Oturduğu sandalyede kıpırdandı ve etrafa bakınmaya devam etti. Küçük ve kasvetli bir odadaydı. Duvarlar koyu gri rengiydi. Boğulduğunu hissetti. Sabırsızlanmaya başlamıştı. Kaç dakikadır burada bekliyordu. Sıkıntıyla iç geçirdi. Başlarına gelenlere hala inanamıyordu. Ailesi parçalanmak üzereydi ve savaşın ortasında kalmışlardı. Azer tutukluydu, annesi yaralıydı, evin içinde hain vardı ve Karaca sadece oturuyordu. Lanet sandalyede, lanet oda da, sevdiği adamı görmek için bekliyordu.
Gözlerini kapadı ve eliyle yüzünü sıvazladı. Sanki bir kabusun ortasındaydı ve uyanamıyordu. Bataklığa düşmüştü ve çıkamıyordu. Kapkaranlık bir ormanda yolunu kaybetmişti. Ne yapacağını bilmeden oturuyordu. Gideceği yönü belirlenemeyen gezgin gibiydi.
Kapı sesi duyunca ayağa kalktı ve içeri girenlere baktı. İki polis Azeri yanına getirmişti. Sevdiği adama baktı. Yorgun ve halsiz gözüküyordu. Polisler odadan çıktıktan sonra ona sıkıca sarıldı. Günlerdir onunla buluşmayı bekliyordu
"İyi misin Azer?"
Azer sıkıntıyla iç geçirdi. Yorulduğu her halinden belliydi. Avukatın dediğine göre günlerdir sorgudaydı. Polisler onu sürekli sıkıştırıyordu. Ofladı ve karşısındaki sandalyeye oturdu. Ellerini masanın üstüne koyunca Karaca kelepçeleri gördü.
"Ben iyiyim gülüm. Anam nasıl? Kardeşlerim? Sen nasılsın?"
"Hepimiz iyiyiz. Seni bekliyoruz. Azer daha ne kadar kalacaksın burada? Hapise mi gireceksin?"
"Hayır. Avukat ellerinde yeterli delil yok dedi. Fazla kalmam çıkarım ama o zamana kadar senden bir şey istiyorum."
"Ne istiyorsun?"
"Aileyi korumanı ve ne olursa olsun savaşı kazanmanı."
"Azer... Saçmalama! Sensiz nasıl kazanayım? Ben hiç savaşmadım ki!"
"Karaca zamanında sana 'bana bir şey olursa yerime sen geçeceksin' demiştim. Hatırladın mı? Bana bir şey oldu ve senin başa geçmen gerek."
"İyi de neden Yılmaz değil de ben?!
"Çünkü bu adamlar stratejik oynuyor Karaca. Kardeşimi tanıyorum o bu adamlarla baş edemez ama sen edebilirsin! Sen zekisin... Karagülüm ailemizi koruman gerekiyor."
"Azer ben yapamam... Korkuyorum. Sen olmadan beceremem. Ben..."
"Yaparsın Karaca! Daha önce yaptın tekrar yap. Korkmana gerek yok! Bak ben her şeyi biliyorum tamam mı? Bütün hainleri..."
"Ne?! Nasıl?! Sen..."
"Kadir'in dosyasını alan benim Karaca. Etrafımızdaki bütün hainleri biliyorum. O herifleri yenerim sandım. Yapabildiğim kadar stratejik oynadım ama işin içine polisi karıştıracaklardı aklıma gelmedi. Yapamazlar sandım! Karagülüm eğer sen başa geçmezsen, sizi dışarda beni içerde yerler! Buna izin veremezsin!"
"Tamam tamam! Savaşacağım! Bizim için..."
"Şimdi beni dikkatli dinle! Koruman gereken biri var. Adı Yunus Ali. Yıldırım'ın torunu. Dosyaya bakarsan anlarsın kim olduğunu. Onu kurtarman lazım... Yıldırımın eline bırakma o çocuğu. Her şeyi o yapıyor sandım ama yanılmışım. Ali de tıpkı Barış ve Sedef gibi kullanılıyor. Ceylanla aralarında bir şeyler var. Ne olduğunu bilmiyorum ama öğren!"
"Hiçbir şey anlamıyorum Azer! Yavaş ol tamam mı?!"
"Zaman yok! Dediklerimi yap Karaca!"
Polisler içeri girince Azer ayaklandı. Ne olduğunu anlamadan süre bitmişti bile. Azerin anlattıklarını hazmetmeye çalıştı. Savaşmasını istiyordu ve birini kurtarmasını. Nasıl yapacağını hiç bilmiyordu. Kafası karışmıştı ve korkmaya başlıyordu. Çıkmadan Azer ile göz göze geldiler. Tekrar sarıldılar ve Azerin fısıldadıklarını duydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perestiş
Fanfiction"Seninle yeni bir hayat... Ne kadar güzel olur sanmıştım ama yanılmışım. Seninle hayat Azer, bela, yıkım, acı ve ölüm dolu..." "Ne yani güzel değil mi Karaca Kurtuluş? İnkar edemezsin biz buyuz. Kaçmaya çalışsak da buyuz. Ölüm her an yanımızda ve bi...