Şarkılar: Lana Del Rey, Love
Bebe Rexha, In the Name Of Love🍂Keyifli okumalar🍂
"Burada olmanıza çok sevindim." Erdal elimdeki çantayı alırken kendimi Yeleser malikanesinin kapısından girerken bulmuştum. Nevzat Yeleser hastane çıkışımıza bir araba yollamış, bizi kahvaltıya beklediğini iletmişti. Bir teşekkür olarak davetini geri çevirmeyip gelmiştik fakat Ahmet Yeleser'in varlığından korkmadığımı söylesem yalan olurdu. "Dün seni yormamak için hastaneye gelmedik, babam bu gün için kahvaltıya çağıralım dedi." Kasıklarımdaki hatrı sayılır ağrı yüzünden Arın'ın pusetini Doğukan taşıyordu. "Şimdi de yormasan iyi olur Erdal." Doğukan gelmeyi kabul etmişti ancak ters tavrını bırakmamıştı. "İlk günler böyle oluyor, gerginlik. Sonra alışıyorsun babalığa." Doğukan'ın ona attığı bakışa gülmemek için direnirken iki gün önce içeriye girmemizin yasak olduğu eve girmiştik. "Doğukan, Alya, hoş geldiniz." Nevzat Yeleser'in sarılması önce beni buldu. Şok içinde ne yapacağımı bilemez halde benden uzaklaşmasını bekledim. "Tebrik ederim, oğlunuz sağlıklı, analı babalı büyüsün." Doğukan'a sarılmaya cesaret edemeyip yalnızca kolunu okşadığında ilgisi hızla pusetteki oğlumuza döndü. "Nazar değmesin, ne güzel bir bebek böyle." Uzaktan bir yılanı andıran gözleri olan İclal, burada olmamızdan pek hoşnut görünmüyordu. "Sanki biraz Sinan'ı da andırıyor." Oğlumu babama benzeten ilk kişi olarak kalbimi yumuşatmayı başarmıştı. "Ayakta kalmayın, hadi hemen kahvaltıya geçelim. Merdivenlerden inen bir başka kadın görüp kendimi oyaladım. "Hoş geldiniz." İclal'in yanından geçip karşımıza geldiğinde onu hatırlamıştım. Erdal'ın sevgilisi, Hazal. "Tebrik ederim." Bana dostane bir samimiyetle sarılıp Doğukan'a, başıyla selam verdi. "Hadi bakalım sofraya." Doğukan, hamileliğimden ona refleks kalmış olan belimden destekleyişiyle beni masadaki yerime yönlendirdi. Ahmet ve Okan yoktu. Muhtemelen bizim varlığımızı istemeyerek burada olmamayı tercih etmişlerdi. "Yaran nasıl Doğukan?" Yanıma oturup puseti de yanındaki boş sandalyeye bıraktı. "Yaram iyi Erdal."
"Buyurun afiyet olsun çocuklar." Çekinmemiz gereken sofrada Doğukan, tabağımı doldurmaya başladı. Yediğimi bildiği her şeyden bolca alıp, tüm rahatlığıyla kendisi için bolca zeytin içeren bir tabak hazırladı. "O zaman neden burada olduğumuzu anlatmakla başla amca." Nevzat Yeleser çay fincanından bir yudum alıp ilgisini bize çevirdi. "Ne yaşanırsa yaşansın biz aileyiz. Alya, bana Sinan'ın emaneti." Şaşkın şaşkın yüzüne bakarken tebessüm etti. "Söylediklerimde ciddiyim. Samimiyetime inanın. Doğukan seninle de hiç düzgün bir ilişkimiz olmadığının farkındayım. Ancak artık bunlar değişsin istiyorum. Siz bizi kabul edin biz sizi."
"Bunlar benim repliklerim değil miydi ya?" Diyen Doğukan'a ilk tepki Buğra'nın kahkahası oldu. "Altında bir niyet yok, inan bana. Olanlar için pişmanım ve telafi etmek istiyorum." Doğukan'la birbirimize bakıp bir yol çizdik. Ona bıraksam sürdüreceği sonsuz düşmanlığı ona bırakmayacaktım. "İyi, tamam. Bize bulaşmadığın sürece istediğini yap." Benim yolumu seçti. Barış ve sükuneti seçti. "İçini rahat tut oğlum. Sen, Alya ve yeğenim kanadımın altındasınız." Doğukan bir zeytini çekirdeğinden ayırıp ağır ağır çiğnedi. "Kanadının altından karga kapmasın bizi. Mesela kardeşin, oğlu?" Kızgın bir ifadeyle başını salladı. "Baban ve Okan, ben olduğum sürece hiçbir şey yapamaz size." Doğukan da benim gibi bu tavırlara anlam veremiyor olmalıydı ki bastırmaya çalıştığı şaşkınlık her saniye gün yüzüne çıkmaya çalışıyordu. "Ben ikna olamıyorum amca. Nedir bu merhametin sebebi? Hayırdır yani? Benim taktiğimi bana mı kullanacaksın?"
"Vicdan yükü." Çıt sesi bile çıkmadı birkaç saniye. Yapmak zorundaymışım gibi Doğukan'ın elini avucumla sardım. "Ben hiçbir zaman Sedat'ı anlayamamıştım Doğukan. Sana olan sevgisini merhametini hiç anlayamamıştım. Ama şimdi anlıyorum. Sen Ahmet'in oğlu değilsin, sen Sedat'ın miras bıraktığı yeğenisin. Bunu, sen Alya'nın elini tutup bize kafa tuttuğunda anladım. Ahmet böyle bir şey yapamazdı, ben böyle bir şey yapamazdım. Bunu yapabilecek tek kişi Sedat'tı. Gözümün önünde kardeşim can buldu sanki o an." Boğazımdaki yumruyu aşağıya ittirmeye çalışırken bal rengi gözlerin tam karşıya daldığını gördüm. "Direndim tabi. Arada benim kızım vardı. Ama uzun sürmedi, yeniden kızımı bana getirdin. Sana kin duymanın bu yaştan sonra bana bir faydası yok. Zaten bizim yüzümüzden yaşadıklarından sonra buna hakkım da yok." Soğukkanlı davranmaya çalıştı. Sesli bir nefes verdi. Bir zeytin daha yedi. En sonunda konuşacak gücü buldu. "İclal'i kullanmam konusunda haklısın, bir şey diyemem, ben de artık babayım. Ama beni bunu yapmaya iten de sizdiniz." Zeytin çekirdeklerini çatalının ucuyla oynatıp dururken küçük bir çocuktan farksızdı. "Geri kalan meseleler için de benden eyvallah bekleme. Anneme sebep olmanızı, hiçbir zaman affetmeyeceğim. Ha madem barış içinde yaşamak istiyorsun, öyle yaşarız. Dert değil." Nevzat amca uzanıp omzunu sıktığında ilk kez bir şeylerin yoluna girdiğini hissettim bu evde. "Sağol oğlum." Arın'ın ağlayışı beni harekete geçirirken Doğukan'da kaçmak için aradığı fırsatı bulmuştu. "Biz biraz müsadenizi isteyelim." Puseti o alırken merdivenleri peş peşe çıktık. İlk geldiğimde bana ait olan yatak odası benden sonra Doğukan'ın olmuştu. İkimizden sonra kimse buraya dokunmamıştı. "İyi misin aşkım?" Bir yandan Arın'ı kucaklayıp yatağın dibine oturdum. "Hiç doğru gelmiyor söyledikleri. Sanki bir şey olmuşta korkmuş." Ağlayan küçük oğlumu emzirerek sakinleştirirken Doğukan'ın elini tutup yanıma çektim. "İnanmak zorunda değiliz. Bırakalım zaman göstersin niyetini."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM MEVSİMİ ( TAMAMLANDI)
Romance#romantizm 🥉 Kim katlanabilirdi ki buna? Önce ailesini, sonra onu hayata bağlayan insanı kaybedince kim dik durabilirdi? Şimdiki mücadelem bana bunları yapan herkese hesap sormaktı. Çırpınışımın, onlarla el sıkışmamın tek nedeni içimdeki intikamdı...