"Gerek yok hatta benimle konuşmana bile gerek yok. Ne gerekliliğinden bahsediyorum benimle konuşma." dedi.
"Özür dilememi istiyordun ona ne olacak?" dedim benimle konuşmasını kesmesini istemeyerek.
Bir şey demedi. Öylece baktı ve sınıfına girdi.
Sanırım bu onunla konuşmaya devam edebileceğim anlamına geliyordu.O gün okulun içindeki koşuşturmayı öğrenmeyen kalmamıştı. Amacım da buydu. Herkes bir şeyler öğrendiğini sanacaktı fakat ortada hiçbir şey olmayacaktı. Beni etkileyen hiçbir şey olmayacaktı ama Cenk'in etkilenmesini sağlayacaktım.
Yarına giyecek bir şeyler bulmam gerekiyordu. Kırmızı şeyler. Çünkü yarın okulda kutlama vardı ve biraz da olsa özenli gitmek istiyordum. En sonunda kırmızı v yaka kazağımı bulmuştum. Yarın giymek üzere bulabileceğim bir yere koyduktan sonra biraz kitap okuyup uyudum. Sabah kalktığımda hava bulutlu gibiydi. Bazı insanlar güneşli, açık havaları severken bazıları da kapalı, yağmurlu havaları sever. Ben buna karar verememiş bir insanım. Benim için duruma göre değişiyor sanırsam. Erken kalktığım için kahvaltı yapabilme şansım vardı. Mutfağa gittiğimde tüm ailenin kalkmış olduğunu görünce mutlu oldum çünkü çok az zamanlarda beraberce kahvaltı yapabiliyorduk.
"Günaydın kahramanım." dedim babama kocaman sarılarak.
"Günaydın kızım." dedi babam da. Prensesim demediği için çok sevinmiştim çünkü kızım kelimesi bana daha içten, candan geliyordu. Annemle de sevgi kucaklaşmaları yaşadıktan sonra kahvaltımızı yaptık ve okula gitmek için veda ettikten sonra aşağıya indim. Servisi sitenin dışında bekliyordum ve benimle birlikte bekleyen başka okulun öğrencileri ve aynı zamanda komşularımız da vardı. Çoğuyla tanışıyordum. Servisi beklediğim yere gelince soğukta montlarıyla bütünleşmiş olan gruba
"Günaydın gençler!" dedim.
Teker teker günaydın derlerken bana doğru dönüyorlardı fakat bir yanlışlık vardı. Kalbim delicesine atmaya başlamıştı. Onu görmenin şaşkınlığını bir kenara bırakmış kalbime söz geçirmeye çalışıyordum. Fakat yine yanlış kelimeleri kullanmıştım.
"Senin ne işin var burada?" derken yüzündeki gülümseme silindi. Sanırım daha dikkatli konuşmamın vakti gelmiş ve de geçiyordu.
"Bu seni ilgilendirir mi?" dedi. İlgilendiriyordu, fazlasıyla.
"Hayır sadece bir anda karşıma çıkmaların tuhaf bir hal aldı. Acaba takip mi ediliyorum diye düşünmeye başladım." dedim.
Yüzündeki sırıtışla birlikte
"Şimdi beni dikkatli dinle, tekrar etmek istemiyorum ve bu durumdan sıkıldım. Sürekli karşılaşıyor olmamız seni taktığım anlamına gelmez. Senden sadece bir özür istedim fakat uzatan sensin. Eskiden burada yaşadığım için arkadaşlarımda kalmış olabilirim mesela ne dersin? Mesela prova yapmış olabiliriz." dedi duvara dayadıkları gitarları göstererek.Resmen haklıydı. Bugün okuldaki kutlamada çalacaklardı tabi. O bunları dedikten beş altı saniye sonra servis geldi. Servise ben, Cenk ve arkadaşı Kuzey ile birlikte bindik. Sanırım bugün fazlasıyla birbirimizi göreceğimiz bir gündü. Serviste tek yer arka dörtlüydü. Ben önce geçip sol pencere kenarına yerleştim. Sağ pencere kenarına Kuzey oturdu. Kuzey'in yanındaki koltuğa gitarları koyup Cenk de benim yanıma oturdu. Hadi canım inanmam. Hem gitarları yanıma koysana düşer oradan, sen diğer tarafa otur. Çok yan yanaydık. Ona değmemeye çalışarak çantamdan kulaklığımı çıkardım ve Duman'dan "Köprüaltı"nı dinlemeye başladım. Sesi sonuna kadar açmadan önce Cenk bana seslendi
"Bugün onu çalacağız. Söylemek ister misin?" dedi.
Ben ve şarkı söylemek. Tamam sesim güzel fakat Cenk ile aynı grupta nasıl olacak? Bir dakika ya ne diyorum ben?
"Emin misin? Yani söylerim ama sesimin nasıl olduğunu bilmiyorsun. Sizi rezil etmeyeyim." dedim.
"Sesinin nasıl olduğunu biliyorum Eylül."
"Nasıl, nereden biliyorsun? Daha önce hiç toplulukta söylemedim." dedim.
"Balkonda söylediğin zaman herkes duyuyordu merak etme topluluğa gerek kalmadı." dedi ve güldü.
Ben olduğumu nasıl anlamıştı? Ya da beni gerçekten uzun bir süre dinlemiş miydi? Bu çocuk beni fazlasıyla şaşırtıyordu. Beni kendisine fazlasıyla aşık ettiriyordu. Fazlasıyla.