🖤Başlangıç🖤

780 156 163
                                    

Bu benim ilk hikayem yazım hatalarına oldukça dikkat etmeye çalıştım ama gözden kaçırdıklarım olabilir, o yüzden şimdiden özür dilerim.

Eleştirilerinizi her zaman "saygı çerçevesi" içince beklerim. 

 Ben Sahra; adım gibi kalbimde çöllerle kaplı. 17 yaşındayım 4 yıldır ailemden ayrıyım. İlk defa 13 yaşındayken keşfettiğim güçlerim beni ailemden ayırmıştı, ne ben aileme ulaşabiliyordum, nede onlar bana.

 Kaldığımız hastane benzeri yapıdan dışarı adımımızı atmamız bile yasaktı. Benimle birlikte burada 20 çocuk daha kalıyordu. 20 çocuktan yine benimle beraber aynı yaşıt olanlardan  4 'ünün yani kendimi saymazsak eğer 3 kişiden biri benim kardeşim diyebileceğim kişiydi. Öbür 2'siyle de pek bir bağlantım yoktu zaten, pek konuşmadık ama erkek olduklarını adlarını ve güçlerinden başka bir şey  bilmiyordum. Benim gücüm zamanı durdurabilmekti ama istediğim kişileri bundan mahrum edebiliyordum, yani etrafımda bir zaman çemberi oluşturup o çemberdeki istediğim kişi veya kişilere zamanın aynı hızda akmasını sağlayabiliyordum. Okyanus; benim buradaki elim, ayağım ve kalbimdi, kısacası benim buradaki canımdı, onun gücü ise ışınlanabilmekti ve o da benim gibi  istediği kişi veya kişileri ışınlaya bilmekteydi ama güçlerimiz daha gelişim halinde olduğu için en fazla 5 yada 4 kişi ışınlayabilme gücüne sahiptik şimdilik. Ama bu bizi fazlasıyla yorgun ve bitkin düşmemizi sağlıyordu o yüzden fazla tercih etmemeye çalışıyorduk. Diğer bahsettiğim erkeklerden biri ise Savaştı. Savaş ; 5 elementten ateş olanına hükmediyordu. Savaş ile ilgili bildiklerim bu kadardı. Burak;  onun gücü ise yine 5 elementten biri olan suydu. İki yakın arkadaş birbirlerinin güçleri her ne kadar zıt gibi görünse de onlar birbirlerini bulmuş gibiydiler.

 Bu hastane benzeri yerden sadece adımımızı bahçesine atabiliyorduk ama neyse ki bahçesi baya genişti istediğiniz her spor dalına buradan ulaşabilirdiniz. Burada 10 tane öğretmen vardı. müdür ve müdür yardımcısını saymazsak eğer 8 tane kalıyordu geriye. Normalde 2 den fazla öğrenciye bakmaları gerekirken Okyanus ve bana özel iki kişilik ders veriyorlardı sanırım bu durum Savaş ve Burak içinde geçerliydi. Bu kadar az kişili dersler işlenmesinin sebebi öğrencilerle daha fazla içli dışlı olabilmek güçlerine adapte edebilmekti.

 Her üç ayda bir bizi güçlerimizin şiddetini ölçmek için bembeyaz bir odaya götürüyorlardı. Şuana kadar Okyanusla benim her ölçüldüğümüzde birazcık daha artığına şahit oluyorduk güçlerimizin. Eğer biraz daha artarsa bize direk söylemeseler de bu kadar güçlü olmanın bize getireceği kötü şeyler olduğu çok belliydi. Güçlerimiz gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla tehlikeli seviyesinin çok hafif altındaydı ve bu kötü bir haberdi bir dahaki ölçülmemize sadece 1 aydan daha kısa bir süre kalmıştı ve biz çok endişeliydik tek umudumuz onun üzerine çıkmamasıydı.

 Okyanusta bende her ne kadar burada  bize her imkanı sunmaya çalıştıklarını bilsek de asla ailemizin yanındaki gibi kendimizi mutlu hissedemiyorduk, ama bu durum Okyanus için çok geçerli değildi. O halinden gayet mutlu  gözüküyordu. Tek tesellimiz ise birbirimizdik. Amacımız gücümüzü biraz daha geliştirip buradan gitmekti.

 Ben saçları kalçasının birazcık üstünde biten, siyah saçlarıma inat beyaz tenimle, ufak burnum ve mavi gözleriyle  tatlı bir kızdım. Okyanus; omzunda biten sarı saçlarıyla uyumlu olan beyaz teni ve  yeşil gözleriyle çok tatlı bir kızdı. Biz Okyanusla aynı odada kalıyorduk. Odaya gri tonları hakim olmasına rağmen çok ferah ve geniş bir odaydı. Gri duvarlarına gri yataklar eşlik ederken ayrı olan iki tane karşılıklı yatağın hemen baş ucunda iki tane çalışma masası vardı. İkimizin de ortak kullandığı elbise dolabı da her şey gibi griydi. Tuvalet ve banyo birleşik olmasına rağmen çok geniş ve ferahtı kısaca odamız çok genişti ve ben bu odaya bayılıyordum. -Her ne kadar burayı sevmesem de- 

******

Bu günde Alarmın tiz sesiyle uyanmıştım. Erken yatmama rağmen hala çok uykum vardı.

 Masanın üstünden telefonumu almaya çalışırken bardağı yere düşürmüştüm, "Ah ne güzel bir gün (!)" diye kendi kendime mırıldandım. devamının böyle olmamasını dileyerek ayağa kalktım. Banyodaki işlerimi hallettikten sonra Okyanusu kaldırmıştım. 

Saçımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra, üstüme V yaka siyah bir bluz, altımaysa siyah bir kot pantolon giymiştim. Salaş üstünde yazılar olan siyah bir tişört altınaysa beyaz pantolon giymişti Okyanusta. İkimizde çok sade ve çok şıktık. 

Makyaj yapabilmeyi çok istesek de makyaj yapmak zaten yasaktı, bizi hem burada zorla tutup hem de istediklerimizi yaptırmıyorlardı şaka gibi (!). Birde üstüne üstlük bize telefon vermelerine rağmen yapabileceğimiz kısıtlı şeylerden ibaretti size bir kaçından bahsedeyim isterseniz; mesela sadece okul içini arayabilirdik ve normal zamanda da sadece onların seçtikleri filmleri izleyebilirdik. Dersimiz 9 da başlamasına rağmen 7'de kalkıp 1 saatte hazırlanıp 8'de yemeğe iniyor, sonra derse geçiyorduk. Normal okul dersleri görmemize rağmen 2 saat fazladan güçlerimizi geliştirmek için ders alıyorduk.

O günün derslerini çantamıza koyduk ve konuşa konuşa yemekhanenin yolunu tuttuk.

******

Okyanusla beraber yemekhaneden çıktıktan sonra sınıfa gitmeye başlamıştık. Her ne kadar sınıf desem de küçük bir odadan başka bir şey değildi. Beyaz akıllı tahta birde öğretmen masası. İki kişi olmamıza rağmen bugün fazladan 2 tane masa ve sandalye vardı. Buna ilkten şaşırmıştım ama sonuçta burada ne normal ki? Sınıfta öğretmeni beklerken hiç geç kalmayan adamın şimdi geç kalacağı tutmuştu. Gelmeyeceğini düşündüğüm için sıradan ayaklanırken Okyanusun sesiyle durmuştum.

"Hey! Beni bırakıp nereye gidiyorsun otur şuraya."

Her ne kadar gelmeyeceğinden emin olsam da Okyanusun bu şirin şirin bakan hallerine dayanamayacaktım. Ve zaten yok yazılmayı da hiç istemiyordum.

"Surat ifadeni düzelt hiç tatlı gözükmüyorsun." deyip sıraya pişkin pişkin sırıtarak oturdum.

"Küstüm."

Demesiyle afallamıştım hadi ama şaka yaptığımı anlamış olması lazımdı. Ağlayacak kadar gözlerinin dolduğunu görünce, dayanamayıp oyunumu bozdum.

"Hadi ama şaka yapmıştım, çok tatlısın."

Yüzünde anlam veremediğim bir gülüş ortaya serince şaşırmıştım.

"Nasıl kandırdım ama seni!"

"Ne kadar da komik."  ona küçümseyici bir bakış atıp önüme dönüp bir şeyler karalamaya başlamıştım, canım sıkıldığında hep böyle yapardım. Bir süre ikimizde sessiz sessiz oturduk. Dersin bitmesine 15 dakika kadar kalmıştı. Okyanusla yan yana oturuyorduk, önümde çiçeklerle acemice benzenmiş bir kağıt koydu Okyanus. Üstünde barıştık mı? Yazıyordu.

"Peki gel barışalım, ne yapalım artık?" dedim ve birbirimize sarıldık. Klasik bizdik, saçma şeylerden küser ve iki dakika sonra tekrar barışırdık. Biraz konuştuk sonra kapı açıldı ve öğretmen girdi içeri. Öğretmen, kafasının ortası biraz kel, biraz da göbekli bir adamdı, ama bu zamana kadar hocaya hiç nefret duymamıştım. Dersi düzgünce anlatır arada da bizle konuşurdu, o kadar.

"Kızlar, özür dilerim biraz geciktim ama artık dersleri 5 kişi işleyeceğiz." dedi gülümserken, sonra yerine ilerlemeye başladı arkasındakileri görünce çok şaşırmıştık.



                                                                         🖤bölüm sonu🖤


                                                                                                                                          04.10.2020 

ASTESYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin