Bu bölümde tanrıyla konuşuyormuşum gibi yazacağım. Dün aklıma gelen bir şey, nasıl olur bilmiyorum. Ama iyi olmasını umuyorum. Eğer güzel bir şeyler çıkarsa buna devam edebilirim. İkinci bir versiyon olabilir yani.
İyi okumalar dilerim.
(T : Tanrı - B : Ben)
(*KOBS : Kim Olduğunu Bilirsin Sen = Duygusuzlaşmamda en büyük etken olan kişinin adını anmak istemediğim için ona verdiğim isim. Yazının ilerleyen kısımlarında KOBS yazısını göreceksiniz, bu anlama geliyor.)
...
B : Burası cennet mi bilmiyorum, ama hiç de hayal ettiğim gibi değilmiş.
T : Aslında burası tam da hayal ettiğin gibi. Çünkü burası senin hayal gücün.
B : Ne yani, sisin ortasında bir masa fikri benim fikrim miydi?
T : Çok yaratıcı değil evet ama hiç yoktan iyidir evlat. Söyle, aklında neler var? Benimle konuşmak isteyen sendin çünkü.
B : Başlıyorum... Şey, biliyorum bu söyleyeceklerim neredeyse üç senenin en büyük sorunu, benim için yani. Hissedemiyorum ben! Ne sevgi, ne üzüntü, hiçbirini hissedemiyorum.
T : Ama senin de dediğin gibi, öfke hiçbir zaman gitmez. Değil mi?
B : Evet. Ve gitmemesinden de memnunum. Çünkü o da olmasa hiçbir şey hissedemeyecektim. Yani öfke için minettarım. Ama bilmiyorum patron, birilerinin beni mutlu etmesini bile istemiyorum artık. Biri beni üzebilsin, o bile yeterli. Görüyorsun, ne haldeyim?
T : Patron ha... Sevdim bunu. Yani diyorsun ki, tüm hücrelerine kadar üzüntü hissetmek, hiçbir şey hissedememekten daha iyi. Öyle mi?
B : Öyle. Değil mi ki? Çünkü ben şuan ayaklarını hissedemeyen biri gibiyim. Acı, üzüntü hissedebilmek için her şeyi yapardım.
T : Şeytana çok benzediğini düşünüyordun. Ve aslında bu doğru. Cennetten kovulmadan önce bütün yarattıklarımın arasında neredeyse en hisli kişi oydu. Sonra ne oldu? Bu kadar hisli olduğu için aralarından en çok öfkeli olan o çıktı.
B : Ama eğer kontrol edebiliyorsan öfke...
T : ...iyi bir şeydir. Evet kesinlikle. Ama bütün duyguları hissederken öfkeni dizginlemen çok zordur evlat. O da öfkesini kontrol edemeyen biriydi. Cennetten kovulup bütün hislerini kaybettikten sonra, öfke üzerine yoğunlaştı. Şuan kontrol edebiliyor mu dersin? Evet edebiliyor. Şuan kendisi kontrol edemediğini düşünüyor. Diyor ki "Seni ben böyle yarattın, ben öfkemin kölesi olacaksam olacağı varmış. O zaman ben de olduğum şeyi kabul ediyorum!".
B : Şeytan gerçekten de yaramaz bir çocuk gibiymiş.
T : Ondan neden vazgeçtim sanıyorsun? O tam bir baş belasıydı! Ama biliyor musun, ben kin tutmayan biriyim. Eğer af dilese, onu cennetime kabul ederdim. Kurtuluş onun için bile geç değil.
B : Ama anlamıyorum. Demek istediğin, gerçekten inanan insanların hislerini geri kazanabileceği mi? İnanmak yetiyor mu?
T : Evet. Ve olur da bunu başarırsan evlat, hayata bir sıfır skor atmış olursun. Neden biliyor musun? Çünkü yaşanmışlığın var senin. Daha önceden duygusuzlaşma yolunda bulunduğun için, büyük bir üzüntü hissettiğinde önceden yaptığın gibi "Keşke hiçbir şey hissetmeseydim." demezsin. Çünkü biliyorsun. Şuan da tam tersini söylüyorsun.
B : Bunun için kendimden başka kimseyi suçlayamam. Bunu ben istemiştim.
T : Ve şuan da tersini istiyorsun. Ki bunu elde etmek zordur. Hisli birinin duygusuzlaşması uzun sürer, duygusuzlaşmış birinin eski haline dönmesi ise daha uzun sürer.
B : Ne demek istiyorsun yani, sevebileceğim insanları bulabilecek miyim?
T : Spoiler'ları sevmediğini biliyorum evlat, sana geleceğini söyleyemem. Yani aslında söyleyebilirim. Ama mahvetmek istemem. Yine de şunu söyleyeyim, KOBS'den sonra zaten gerçekten sevebileceğin insanlarla karşılaştın. O kişilerden bazıları şuan yok evet. Ve bu seni duygusuzlaşma yoluna daha da iteledi. Ama yine de bunu bir dost konuşması gibi göreceğini düşünerek söylüyorum. Seveceğin insanlarla tanışacaksın, öfkeni dizginlemen gereken zamanlar olacak, tekrardan dakikalarca ağlayacağın zamanlardan geçeceksin. Bundan keyif alıyorsun biliyorum. O yüzden bunlar sana iyi haberler.
B : Bunları öylesine söylemiyorsun, değil mi?
T : İşin doğrusunu söylemek gekerise eğer bunların olmayacağına inana sıradan bir insan olsam bile, seni bunun olacağına ikna ettiğim zaman, sen buna inandığında zaten duygularını geri kazanma işlemine geçiş yapmış olacaksın evlat. O yüzden bence öylesine söyleyip söylememek o kadar da önemli.
B : Peki ya şeytan gibi ben de öfkeme yenik düştüğümü kabullenirsem, ona benzemeye devam edersem?
T : Sizi benzetirken o kadar da kötü dememiştim ki. Ayrıca sen ondan daha zeki ve mantıklısın. Mantıklı düşünüp doğru olanı bulmuşsun baksana! Öfkenin dizginlenebilir olduğunu öğrenmişsin. Bu saatten sonra senin şeytana dönüşeceğini sanmam. Çünkü şuan sen kendini her ne kadar kötü bir insan olarak görsen de, daha özünü bile bilmiyorsun ki evlat. Sen sırf tanrı doğrusunu biliyor diye inandığın için neredeyse yedi yaşına kadar yalan bile söylememiş birisin. Ve o masumiyet hala senin içinde var. Sadece sen göremiyorsun.
B : Bana yardım edebilecek tek kişinin sen olduğunu biliyordum.
T : Her zaman burada olacağım evlat. Endişelenme. Bir yere gittiğim yok.
...
Eh, beklediğim kadar olmasa da güzel bir şeyler çıktı sanırım. Farklı konularda yine tanrıyla konuşuyormuş gibi yazdığım bölümler devam edebilir. Onları da buradan yaparım eğer yaparsam. Umarım sevmişsinizdir. Okuduğunuz için teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaçlama Düşünceler
Spiritual"Saçmalama" derler ya hani? Belki de ona bir tepki olarak doğmuşumdur. Kim bilir? Ama sizi temin ederim ki, mantık çerçeveleri içinde saçmalıyorum.