on birinci bölüm

339 38 37
                                    

merhabalar:d

saat şu an gece 01:01 ve bölümü yazmaya yeni başlıyorum aksmqkdmqkd❤ belki sabaha anca yetiştiririm :d

keyifli okumalar,, umarım beğenirsiniz❤

...

Soobin teyzeyle konuşup akşam yemeğinde olmayacağımı haber verdikten sonra odama çıkıp giyinmeye başladım. Randevu yemeğinde kot pantolon ve düz beyaz bir tişört giymek her ne kadar akla mantığa yatmasa da etkilemeye çalıştığım birisi yoktu, o yüzden neden bu yemeğe 'randevu' diyorduk bilmiyorum ama Jungkook için kesinlikle bir randevuya çıkıyorduk.

Hazırlanmam bitince çantamı aldım ve odadan çıktım. Saat altıya geliyordu, Jungkook'un beni almak için kapının önüne geldiğine ve beklediğine emindim. Bu yüzden olabildiğince yavaş hareket edip onu sinir etmek istiyordum.

"Jisoo-ah," Seokjin'in sesiyle kafamı arkama çevirdim. Seokjin ellerini eşofmanının cebine sokmuş bir şekilde nereye gittiğimi merak ederek bana bakıyordu. "Bir yere mi gidiyordun?"

"Ufak bir işim var." dedim kestirip atarak.

"Seni gideceğin yere kadar bırakmamı ister mis...-"

"İstemem," diyerek kestim sözünü. "Sonra görüşürüz."

Tam bir adım atacakken hızlıca bana yetişip kolumu tuttu.

"Hey," dedi kaşlarını kaldırarak. "Benden mi kaçıyorsun sen?"

Oflayarak kolumu elleri arasından kurtardım. Sabah kahvaltıdan sonra apar topar odama gitmiş ve tüm gün Seokjin'den resmen kaçmıştım. Neden bilmiyorum ama Soobin teyzenin bizi yakıştırması beni utandırmıştı.

Şimdi de onunla yüz yüze gelmek tekrar yanaklarıma kanın hücum etmesine neden olmuştu.

"Seokjin şimdi sırası değil," dedim. "Ayrıca bir sorun da yok. İzin verirsen gitmem gerek."

Başını sallayıp beni rahat bırakabildiğinde birkaç saniyeliğine ona baktım ama çok çabuk bakışlarımı kaçırıp yanından geçip gittim.

Ben alt kata inerken o da arkamdan geliyordu.

Soobin teyze "Jungkook gelmiş," dedi kapının önünde durarak. Yanında en az benim kadar rahat giyinimli bir adet Jungkook vardı. "Seokjin gel hayatım, arkadaşınla ilgilen."

Seokjin şaşırarak "Jungkook?" diye sordu. "Senin bugün bir kızla randevu yemeğin yok muydu?"

Jungkook sinsi bir sırıtışla "Var," dedi. "Buraya Jisoo'yu almaya geldim. Randevuya onunla çıkacağım."

Soobin teyze hayalkırıklığıyla "Öyle mi?" dediğinde bana dönmüştü. "Hiç anlatmadın Jisoo."

Ben tam Soobin teyzeye bir açıklama yapacakken Jungkook buna engel olmak için araya girip "Hadi gidelim." dedi gülümseyerek.

Onun yanına gidip koluna bir çimdik attım ve acı çekmesini umursamadan bize el sallayan Soobin teyzeye döndüm. Bakışlarımı Seokjin'e çevirdiğimde gözünü bile kırpmadan Jungkook'a bakıyordu. Gruptaki en iyi arkadaşına bu kadar boş bakışlarla bakıyor olması.. Bakışları bu sefer beni bulduğunda aynı ifadesiz bakıştan bende nasibimi aldım.

Seokjin'in hiçbir şey dememeyi yeğlediğine ama bunun garip görüneceğini düşünerek bir şeyler söyleme gereği duyduğuna emindim. Aynen öyle oldu. Sadece "İyi eğlenceler." dedi ve içeri girdi.

Bu yaşıma kadar insanları iyi gözlemlemiştim, ne düşündüklerini ele veren hareketleri her zaman onları ifşalardı. Mesela şu an Seokjin'in neden bu hareketlere başvurduğunu bilmiyordum. Neden bunları düşündüğümü de.

Jungkook'la arabaya doğru ilerlerken arkamı dönüp Soobin teyzeye el salladım.

Arabaya biner binmez "Bu bir randevu değil!" diye patladım.

"Bu bir randevu," dedi ısrarla. "Ayrıca üzerine şık bir şeyler giymeyeceğini tahmin etmiştim.. Bu yüzden bende takım elbise giymedim."

Emniyet kemerimi takarken somurtmadan edemiyordum. Resmen ölüme sayılı günlerimde biriyle flört mü ediyordum? Hem de bu kişi daha birkaç gündür tanıdığım bir ruh emiciydi..

"Bari diğerlerine bir randevu olduğunu söylemeseydin.."

Sırıttı. "Neden? Seokjin duydu diye üzüldün mü?"

"Seokjin mi? Alakası yok."

Arabayı çalıştırırken "Seokjin'in sende gözü olduğunu anlamayan salaktır," dedi homurdanarak. "Neyse ki beni tercih ettin güzelim."

"İkiniz arasında bir tercih yapmadım, sadece anlaşmaya sâdık kalıyorum."

"Seokjin'in sende gözü olduğunu kabul ediyor musun?"

Gözlerimi devirdim. "Kabul etmem neyi değiştirecek? Lütfen Seokjin konusunu kapat artık."

Kısa bir anlığına bana bakıp gülümsedi. "Sen nasıl istersen."

Jungkook'a ayarladığım bir mekânı tarif ederken yolculuğun geri kalanında sessizdik.

Jungkook on dakika sonra arabayı bir marketin önünde durdurup bana döndüğünde surat ifadesi kahkahayı basmama neden oldu. Cidden.. Ne sanmıştı? Onunla deniz manzaralı lüks bir restoranda adını bile telaffuz edemediğim yemekleri yiyeceğimi falan mı? Eğer bunu sandıysa hayal dünyası epey genişmiş, kaybolduğuna göre.

"Market?"

Başımı salladım. "Evet market."

Jungkook tam inecekken hemen kolumu tuttu. "Sakın bana markette ramen haşlayacağımızı ve şu plastik sandalyelere oturup yiyeceğimizi söyleme."

Sırıttım ve yanağından makas aldım. "Söyleyeceğim her şeyi sen çoktan söyledin Jungkook-sshi."

birazcık kısa bir bölüm oldu ama gelecek bölümde daha uzun yazmaya çalışacağım.. umarım beğenmişsinizdirr<3 iyi geceler..

ghost girl 🍃 jinsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin