Ali arabasının bagajındaki poşetleri kulübeye taşıyordu. Ormanın içindeki bu küçük kulübe Ali için bir kaçış noktasıydı. Canı sıkıldığında buraya gelip kalırdı. Kulübeyi Metin'den başka bilen yoktu. Aslında bu iş yoğunluğunda buraya gelip dinlenilecek zaman değildi ama dün Metin ısrar etmişti. "Zaten bu kafayla hiç verimli çalışmıyorsun, git dinlen bir iki gün. Ben halledeceğim işleri hiçbir şey aksamayacak merak etme." demişti. Haklıydı. Sürekli Melis'ten, ailesinin ısrarlı sorularından, kafasındaki Ayşe'den kaçıyordu. Son birkaç gün eziyet gibi geçmişti. Burada ormanda kuş sesleri, ağaç kokuları arasında bir parça huzur bulacağına inanıyordu.
Kulübesi küçük ama kullanışlıydı. Mutfakla salonu uzun ince bir masa ayırıyordu. Salon sade döşenmişti. İçerde bir yatak odası ve banyo vardı. Ali burayı ne kadar sevdiğini düşündü. Poşetteki yiyecekleri buzdolabına yerleştirdi. Saate baktı daha sabahın onuydu. Kendine bir kahve hazırlayıp, basit bir kahvaltı yaptı. Üzerinde siyah bir gömlek ve pantolon vardı. Sabah evdekilerin sorularına maruz kalmamak için evden işe gider gibi çıkmıştı. Üstünü değiştirmeye üşendi, eline bir kitap alıp salondaki kanepeye uzandı. Biraz sonra uyuyakaldı.
Kapının çalmasıyla irkildi. Saate baktı 11i geçiyordu. Gidip kapıyı açtı.
"Ayşe?"
Uyuyor muyum hala acaba diye düşündü. Ayşe karşısındaydı. Sarı saçlarının birazını tokayla arkaya almıştı. Üstünde beyaz uzun bir yazlık elbise, elinde küçük bir çanta vardı. Rüya mıydı sahiden?
"Merhaba Ali, girebilir miyim?"
"Tabii."
Ayşe içeri girdi. Heyecanlıydı. Etrafa baktı,
"Ne kadar şirin bir kulübe" dedi.
"Öyle. Burayı nasıl buldun peki? Beni mi takip ediyorsun?"
Ayşe güldü.
"Hayır, ama bu fikir de aklımda olsun."
"Neden geldin?"
"Konuşmak istiyorum. Anlatmam gerekenler var."
"Bir daha yüzünü görmek istemediğimi söylemedim mi?"
"Ali, lütfen. Anlatacaklarımı dinle. Sonra bir daha çıkmam karşına."
"Senden kurtulmanın yolu buysa, tamam kabul ediyorum. Ama önce sorularımı cevaplayacaksın. Sonra anlatacaklarını dinleyeceğim."
"Tamam, öyle olsun."
Ayşe'nin kalbi sıkışıyordu adeta. Ali'nin onu görmek istememesi, ondan nefret etmesi keskin bir yara gibi kalbini sızlatıyordu.
Ali ona kanepede yer gösterdi. Ayşe en kenarına oturdu, Ali de hemen yanına. Ayşe heyecanlandı, Ali gözlerini ayırmıyordu ondan. Ali de şaşkınlık içindeydi. Yine gelip bulmuştu onu. Tüm güzelliğiyle karşısındaydı yine. Ayşe'nin yanındayken öfkesi çekilip gitmeye başlamıştı. Kızdı kendine. Hayır, bu sefer kontrollü olacak ve sorması gereken her şeyi soracaktı.
"Çok düşündüm Ayşe ama biz seninle çocukluk arkadaşı değiliz. Zaten mümkün değil. Ailelerimiz arkadaş olmamıza izin vermezler asla. Yalan mı söyledin?"
"Hayır. Nerden tanıyorsun diye sormuştun, çocukluk yıllarından dedim. Arkadaştık demedim."
"Peki, çocukluk yıllarımın neresinde acaba?"
"Sana taş atmıştım, alnın kanamıştı. Sonra ben koşup kaçmıştım. Hatırladın mı?"
Ayşe son soruyu mahcup bir şekilde sormuştu.
"Benim kafamı kıran sen miydin? Sana yardım etmeye çalışmıştım oysa sadece."
"Biliyorum Ali. Çok üzüldüğümü hatırlıyorum bunun için. Hala üzgünüm. O zaman çok hırçındım, öfkeliydim. Beni kimse sevmiyordu, babam bile. Sürekli yaramazlık yapıyordum. Bilmiyorum, belki de babamın dikkatini çekmeye çalışıyordum."
"Çekebildin mi dikkatini bari?"
"Hem de nasıl! Ertesi gün Fransa'ya halamın yanına gönderdi. Orada büyüdüm. Özür dilerim kafan için."
Ali gülümsedi. Sonra gülümsediği için kızdı kendine. Tekrar ciddileşti. Ama Ayşe'nin anlattıkları, gözlerindeki hüzün kalbini yakıyordu.
"Önemli değil. Çocuktuk zaten. Peki 'Hazine Adasını' nereden biliyorsun?"
"Hatırlamayacaksın diye çok korktum ama hatırladın. Burayı en baştan anlatmam gerek."
"Aslında bunu bildiğimi unutmuşum. Notta okuyunca hatırladım tekrar. Belli belirsiz bir görüntü gibi."
Ayşe çantasından deri kaplı güzel bir defter çıkardı. Üzerine 'LEYLA EKİNCİ' yazısı işlenmişti.
"Benim seninle olan hikayem bu günlükle başlıyor. Annem Leyla ben üç aylıkken vefat etmiş. Ben küçükken Mine teyzem bir keresinde annemin bir hatıra defteri olduğunu ve annemin bunun bana verilmesini vasiyet ettiğini söylemişti. Babama sorduğumda 'yok öyle bir şey' demişti. Bir de üstüne kızıp odama yollamıştı. Fransa'ya gönderileceğimi öğrendiğim gün o günlüğü bulup almayı kafaya koydum. Annemden bana kalan hiç hatıra yoktu çünkü. Giderken ondan bir parça götürmek istedim yanımda. Babam evde annemle ilgili olan her şeyi kaldırtıp büyük bir odaya koydurmuş zamanında. O odaya da ondan başkası giremez. Kilitlidir daima. Bazen babam o odaya girer ve saatlerce orada kalırdı. Kaç defa yalvardım bir kere bile girmeme izin vermedi çocukken. Fransa'ya gideceğim gün sabah erkenden kalktım. Kimse uyanmamıştı. Babamın çalışma odasındaki çekmecesinden gizlice aldım anahtarı. Kilidi açıp odaya girdim. O odada yıllarca kalabilirdim. O kadar güzeldi ki. Her yerde annemin resimleri ve eşyaları vardı. Biraz aradıktan sonra bu günlüğü buldum. Oyalanmadan alıp çıktım. Anahtarı da yerine koydum. O gün kimse fark etmedi günlüğü aldığımı."
Ayşe'nin gözleri dolmuştu. Ali dayanamayıp sarıldı. Ayşe başını Ali'nin göğsüne koydu. Bir süre sessiz gözyaşları döktü. Öylece bir süre kaldıktan sonra Ali'nin kollarından çıktı. Gözyaşlarını sildi.
"İyiyim ben. Teşekkür ederim. Devam edeyim artık anlatmaya."
Ali kalkıp Ayşe'ye bir bardak su getirdi. Ayşe suyu içtikten sonra konuşmaya devam etti.
"Hikaye bu günlükle başlıyor demiştim. Annem 1995'in Mayısında Büyükada'da bu günlüğü tutmaya başlamış. 1996 Eylülde son buluyor. Ekim de öldüğü ay zaten. Fransa'ya gidince günlüğü okumaya başladım. Defalarca okudum. Beni sakinleştirdi bu günlük. Hırçınlığımı aldı. Annemin beni ne kadar sevdiğini gördüm. Sevilmeyi öğrendim. Bir de sevmeyi... Ali! Annem günlükte senden o kadar çok bahsetmiş ki. Bizim bahçeye sürekli kaçmandan, anneme hayranlığından, arkadaşlığınızdan..."
"Çocukken geçirdiğimiz ada ayları. Evet, hatırlıyorum şimdi. Çok küçüktüm. Aslında hayal sanıyordum hep. Güller içinde dolaşan beyazlar girmiş çok güzel bir kadın. Gülümsüyor bana. Evet, hatırlıyorum. Leyla! Ben büyüyünce Leyla'yla evlenecektim."
İkisi de güldü.
"Evet biliyorum. Bundan da bahsetmiş annem."
"Çok eski bir rüya gibi. Düşündükçe hatırlıyorum. Parça parça ama. Kucağında bebekle de hatırlıyorum ama. Senin bebekliğini mi hatırlıyorum?"
Ayşe güldü.
"Evet, benim bebekliğim olmalı. Sonrasında da iki ailenin meselesi ortaya çıkmış. Bağlar kopmuş."
"Evet, çok kötü günlerdi. Sürekli bir kavga, bağrışmalar, ağlamalar... Belki de o kötü günleri bir daha hatırlamamak için çocukluğumun ada tatillerini unutmak istedim."
"Belki de."
"Benim seninle olan hikayem bu günlükle başlıyor dedin. Nedir bizim hikayemiz?"
O sırada kapı çaldı. İkisi birbirine baktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÖMRÜ BİR AŞKA ADAMAK
RomansÇocukluğundan beri gizli ve büyük bir aşkla sevdiğin adamın yanlış bir kadınla evleneceğini öğrendiğinde ne yaparsın? Karşısına çıkıp konuşabilir misin? Yoksa sadece izler misin? Peki bir de aileleriniz yıllardır düşmansa? Büyük bir nefretin yangını...