"Korkuyorsun."
Zihninde yankılanan; sanki kafa tasına çarpıp seken kelime ile başındaki kapüşonu hırsla önüne çekti.
Park Jimin, nam-ı diğeri bay çok bilmiş. Ona haddini bildirecekti, ondan mı korkacaktı? Hah, bu saçma bir iddadan başka bir şey değildi.
Aklında şekilenen plan ile adımlarını hızlandırdı, ona öyle yaklaşacaktı ki dili tutulacaktı. Kim korkakmış ona gösterecekti. Min Yoongi kimseden korkmazdı, özellikle Park Jimin adındaki pembe saçlı veletlerden.
Yürüdüğü kaldırım boyunca bir ezane, bir pastane, son olarak da bir marketin önünden geçmiş ve en sonunda onun oturduğu binaya ulaşmıştı. Üstünü düzeltip kapıya son bir bakış attı, ezbere bildiği şifreyi girip ağır demir kapıyı itti ve binaya girdi, hızlıca merdivenleri çıkıp on üç numaralı kapının önünde durdu, derin bir soluk alıp sakin olması için kendini tembihledi, kendini küçük düşürmeyecekti, elleri heyecandan tirememeliydi o zayıf biri değildi, o pembe saçlı onu bu denli heyecanlandırmamalıydı.
Hazır olduğuna karar verdiğinde zile bastı ve beklemeye başladı. Bir, iki, üç, ve daha fazla tam onuncu saniyede kapı açılmıştı ancak bu on saniye Yoongi'ye on dakika gibi gelmişti. Fazla heyecanlıydı.
Kapı açıldığında karşısında elinde bira şişesi, belinden düşen gri bir eşofman giymiş ve pembe saçları dağılmış Jimin'i görmeyi beklemiyordu. Sahiden, bu velet bu kadar kaslı mıydı? Buna hiç dikkat etmemişti. Küçük olanın kaşları merakla çatılımış, bir şeyler söylemek için dolgun dudaklarını aralayacağı sırada Yoongi hiçbir şey söylemeden içeri dalmış Jimin'i de bileğinden tutuğu gibi yatak odasına sürüklemişti. Cüretkar.
Jimin hâlâ olan biteni çözmeye çalışırken Yoongi zaten aralık olan kapıyı itmiş ve Jimin'i önüne aldıktan sonra omuzlarında itip odadaki tek koltuğa düşmesini sağlamıştı, üzerinde olan kapşonlu hırkayı içindeki tişörtle birlikte üstünden çıkarıp odada bilinmeyen bir köşeye fırlamış, sarı saçları alnına dökülmüştü. Koltukta öylece onu izleyen gence haylaz bir gülüş armağan etmiş, gözlerini içine bakarak dilini dudaklarında gezdirmişti, bu bir savaş ilanıydı.
Eğlenceli olacağı kesin.
Jimin'in kasıklarına keskin bir sızı girerken büyük olan zaman kaybetmeden diğerinin kucağına yerleşmişti, hâlâ daha irisleri birbirlerine kenetli iken Yoongi zarif parmaklarını gencin elindeki bira şişesine yönlendirip elinden almış, küçüğü her bir hamlesini büyük bir dikkatle takip ederken diğeri bira şişesini dudaklarına dayayıp, büyük bir yudum almış sonrasında dudağına bulaşan alkolü diliyle temizleyip tekrar küçüğüne baktığında fısıldamıştı "Şimdi, kimmiş korkak?" yüzünde yerini koruyan arsız gülüşle pembe saçlının üst bedenini süzerken "Bu kadar kaslı olduğunu bilmiyordum Jimin-sshi." diye fısıldamıştı, işaret parmağını önce köprücük kemiklerine oradan karın kaslarına oradan da göğsünün altındaki mürekkep lekelerinde gezdirmişti, olduğu yeri okşarken gözlerini küçüğünün gözlerine çevirmiş, erotik bir tonda "Dövmen güzelmiş." diye fısıldamıştı.
Anlaşılan Jimin Yoongi'yi fazla küçümsemişti, onunla ileriye gitmek istediğinde korktuğu için kaçtığını zannetmişti ancak sebep elbette çok daha farklıydı. Yoongi daha önce hiç bir erkekle sevişmemişti ve aralarındaki ilişkiye de bakılırsa Yoongi pasif olandı ancak Yoongi'nin egosu Jimin gibi pembe saçlı bir velet tarafında becerilmeyi kabul etmeyecek kadar yüksekti, bu yüzden öpüşmelerinin en ateşli kısmında bir bahane uydurup kaçmaya çalışmıştı ancak Jimin denen bu velet hafife alınamayacak bir zekaya sahipti ve neden sıvışmaya çalıştığını anlamıştı. Eh, küçüğünün onun kulağına fısıldadığı şeyler de doğal olarak zoruna gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweeter Than Sugar |Yoongixot6
Fanfiction"Şekerden daha tatlı." •Yoongi bottom one shots •YoonMin, Sope, YoonKook, YoonJin, NamGi, TaeGi • Bottom Yoongi • Top ot6 Not: Tek bir shot değildir, birbirinden bağımsız shotlardan oluşmaktadır.