Bu hikayedeki Magnus'un ne kadar masum olduğunu unutmuşum...
Magnus'un ailesi birkaç gün sonra saraydan ayrılmıştı ama Magnus ile aramız hala biraz gergindi. Ona karşı yanlış olan tavrımı bir an önce düzeltmem gerekiyordu. Pek yapabildiğim bir şey değildi gerçi bu.
Belki akşam geldiğinde onunla güzel bir konuşma yapardım, sonrasında da iyi bir seks yaşardık.
Bu yüzden kapıdaki görevlilere akşam için güzel bir yemek hazırlamalarını söylemiştim.
Onun gönlünü almak da kolay değildi. Mücevher ya da başka bir şeye ikna olmuyordu çünkü.
Bakalım bu sefer kendimi aşıp sonunu iyi bir şekilde bitirebilecek miydim?
...
Akşam masa hazır olduktan kısa bir süre sonra Magnus odaya gelmişti. Masaya küçük bir bakış atıp bana yaklaştı ve dudaklarıma bir öpücük bıraktı.
"Masa çok güzel gözüküyor."
Uzaklaşmasına izin vermeden beline elimi yerleştirdim ve onu kendine çektim.
"Sen daha güzelsin." Deyip onu öpmeye başladım. Bana karşılık verip sonrasında hafifçe geriye çekilmişti.
"Karnım son derece aç." Deyip kollarım arasından çıkarak masaya ilerlemişti. Derin bir nefes alıp sinirlenmemeye çalışarak arkasından ilerledim.
"Hala aramız bozuk yani öyle mi?"
"Ben öyle bir şey demedim." Diyerek masaya oturdu ve gülümsemeye çalıştı Magnus. Onun bu hali nedensizce sinirimi bozuyordu.
"Hareketlerin bunu belli ediyor."
"Yemekleri soğutmak istemiyorum sadece." Deyip eline çatalı almıştı. "Gerçekten... sana kırgın değilim Alec. Sadece yemek yemek istiyorum. Hem bence bu meseleyi hallettik, ben öyle düşünmüştüm."
"Ben de hallettik diye düşünüyorum ama nedense bana tavırlı olduğun hissine kapıldım."
Onun yanına oturduğumda yüzünü bana çevirdi ve elini sakince elimin üstüne koydu.
"İnan bana öyle olsaydı bunu belli ederdim."
Uzanıp yanağıma bir öpücük bıraktığında yüzüme bir gülümseme yerleşmişti.
"Şu an samimi olduğunu düşünmeye başladım işte."
...
Yatakta Magnus'un üstüne yavaşça uzandığımda yüzümü kavrayıp dudaklarımı dudaklarına doğru çekmişti. Onu nazikçe öperken elimle üstündeki tişörtün iplerini çözüyordum.
İpleri tamamen çözdükten sonra hafifçe dizlerim üstünde yükseldim ve elimle tenini yavaşça okşadım. Esmer teninde neredeyse hiçbir iz yoktu ve bu cidden tuhaftı.
Kendi yara izlerim düşünülürse bir askerin hiç yara izi olmaması tuhaf gelmişti. Özellikle de Magnus gibi sakar bir asker söz konusuyken.
"Neden bu kadar pürüzsüz bir tenin var? Daha önce hiç yara almadın mı?"
"Aldım ama çok büyük yaralar değillerdi, iyileştiler."
Onun üstündeki gömleği çekip aldıktan sonra tekrar yatağa uzanmasını sağlamıştım.
"Benim tenimdeki izler dikkatini çekmiş olmalı." Dediğimde başını evet dercesine sallamıştı.
"Bence... güzel duruyorlar. Yara izlerini severim."