Tüm muhteşem hikayelerin ya bir insanın bir yolculuğa çıkmasıyla ya da şehre bir yabancının gelmesiyle başladığını iddia ediyordu Tolstoy. Benim hikayem muhteşem miydi, bilmiyorum. Ama şehre bir yabancının gelmesiyle başladığı doğruydu.
Onu ilk, okul bahçesinin önünde, tanrının zamanı elinde tuttuğu anda, sigaramı yakıp annesinin rahatsız olmuş bakışları eşliğinde gördüm. O zamanlar gökyüzü dokunmuş gibi mavi saçları ve yüzünde ki pembelikle hayatımın en güzel tezatıydı Baekhyun.
Gökyüzünde ki biraz mavi, biraz da kızıldı.
Baekhyun, gecenin karanlığıyla olgunlaşan ömrümün gün batımıydı,
Ve yüreğimi kendi rengine boyayacaktı.
▪ ▪ ▪
Sehun ve ben, lisenin 2.sınıfında tamda kanımızın damarlarımızı yardığı zamanlarda tanıştık Byun Baekhyun'la.
O zamanlar hayatla ilgili tek kaygım, okuldan çıkınca eve gidip Queen kasetlerimi dinlemek ve yazın çalışıp biriktirdiğim parayla alacağım bas gitarı düşünmekten ibaretti. Ergenken her şey olduğundan 10 kat daha zor göründüğünden sanırım o zamanlar bu bas gitar alma işini pek bir abartmıştım.
O yaz, bir müzik dükkanında canımı dişime takarak çalışıyordum ve verdikleri ufak harçlığı zorlukla biriktiriyordum. Aslında bu işi bulduğum için bile yerde on takla atıp şükretmem gerekirdi çünkü en sevdiğim şeylerin yani müzik aletlerinin arasındaydım ama tabi bunların hepsini babamın müzik dükkanının sahibi Seunggi amcayı tanıyor oluşuna borçluydum.
Yaşadığımız yer, John Steinbeck'in kitaplarında değindiği Salinas vadisinden pekte farkı olmayan sıcak kumların ılık suların bulunduğu, ektiğini biçtiğini tüketen, herkesin birbirini serçe parmağıymışcasına tanıdığı bir sahil kasabasıydı.
Bu yüzdendi sanırım, Baekhyun ve ailesi buraya taşındıklarında kasabanın gündemine kırmızı bülten olarak oturmuşlardı. Herkes yeni gelen bir aileden bahsediyordu, ve dedikodular bir çığ gibi büyüyordu. Annemin 5 çayında, arkadaşlarıyla bol kahkahalı kuru üzüm kekli sohbetlerinden duyduğum kadarıyla babası taşrada çok daha iyi bir maaşa görevlendirilmiş bir devlet memuruydu.
Bu yüzden dönem ortasında apar topar taşınmışlardı. Başlarda onun için oldukça sancılı geçmiş olmalı diye düşünsem de o zamanlar pek umursamamıştım ya da umursamak istememiştim. Çünkü gözlerinin bana ilk değdiği gün, bana arkamda ki duvardan bile bir farkım olmadığını hatırlattığı tek bir andan sonra bir daha bakmaya tenezzül bile etmemişti.
Byun Baekhyun'un beni bir duvarla eşdeğer görüp gururumu ayakları altında çiğnediği gün, eğer bana bu kadar umursamaz davranacağını bilseydim Sehun dükkanımın önünde belirip ağzının ucuyla bile benimle gel dese 10 adım geriye kaçardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gün Batımı Melodramı | chanbaek
FanfictionO zamanlar gökyüzü dokunmuş gibi mavi saçları ve yüzünde ki pembelikle hayatımın en güzel tezatıydı Baekhyun. Gökyüzünde ki biraz mavi, biraz da kızıldı. Baekhyun, gecenin karanlığıyla olgunlaşan ömrümün gün batımıydı, Ve yüreğimi kendi rengine bo...