2018, aralık ayı.
aralık ayında olduklarının göstergesi olan sert soğuk ve rüzgârlar, seulgi'nin beresinin açıkta bıraktığı saç tutamlarını acımasızca uçuşturuyor ve her seferinde yüzüne darbe şeklinde çarpıyordu. ancak kız ne rüzgardan kafasından çıkmak üzere olan kırmızı beresini, ne de donmuş ellerinin sıcak bir ortam için yanıp tutuşan tutkusunu fark ediyordu. aklında olan tek bir şey vardı, o da sevgilisiydi.
sevgili kelimesinin irene için basit kaçtığını düşünürdü her zaman, ona karşı olan sevgisini hiç kelimelere aktaramamıştı. yapamazdı, bırakın kendi dilindeki tüm kelimeleri, dünya üzerindeki hiçbir kelime veyahut cümle ona karşı hislerini tanımlayamazdı. bakışları anlatırdı her şeyi, bahar gününde çiçeklerin arasından kendisine koştururken çok sevdiği ve koyamadığı saçlarının uçuşmasını, seulgi'yi gördüğünde yüzünde oluşan ifadeyi, en çokta uyku mahmuru halinde aşkını tekrardan mırıldanmasını seviyordu kang seulgi. sevgilisinin fark ettiğinden emin olmasa da her yaptığı şeyde gözleri minik bir kız çocuğu gibi pırıl pırıl parlar, kendi siyah beyaz dünyası bir onun gülüşüyle rengarenk olurdu.
her zaman olduğu gibi ismini büyük bir sevinçle haykırıp kendisine minik adımlarla koşuşturan sevgilisine döndürdü bakışlarını seulgi, ve aynı anda ellerinin üzerinde soğukluktan oluşan morlukların acısını hissedemez oldu, tüm düşünceleri bir kenara atıldı ve neredeyse aralık ayından haziran ayına atlıyormuş gibi geldi. irene'nin seulgi üzerinde böyle bir etkisi olması seulgi'yi korkutmuyor değildi, sevgilisinin her zaman yanında olmayacağını biliyordu. her ne kadar kendisi sonsuzluktan nefret ettiği hâlde onunla birlikte olduğu sürece sonsuzluğu kucaklamaya hazır olsa da.
sevgilisinin sevimli koşuşuna yüzünde büyüyen kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdi ve beresini düzelterek ona doğru ilerledi, yanına vardığında zaman kaybetmeden kollarını bedenine sarmış ve ısıtmak adına sevgilisini montunun içerisine almıştı. irene ise seulgi'nin bu tavırlarına gülümsemek ve daha da sıkı sarılmak harici bir şey yapamıyordu. seulgi her ne kadar istemese de sevgilisinden birkaç santim ayrılmış ve soğuktan kırmızılaşmış burnuna minik bir öpücük kondurmuştu.
"seni çok özledim, biliyor musun? kollarımı açsam bile yetmez özlemimi anlatmaya."
irene bu sözler karşısında gözlerini hızlıca kırpıştırmış ve utanarak tekrardan yüzünü seulgi'nin boynuna gömmüştü. tek huzurlu hissettiği yer orasıydı, hava ne kadar soğuk olsun, her ne kadar üzgün olsun seulgi'ye sarıldığında hepsini unutuverirdi birden.
"çok güzel konuşuyorsun seulgi, benden başkasına bir gün böyle konuşacaksın diye endişeleniyorum." diye mırıldandı irene. sevgilisinin endişesine hafifçe kıkırdayan seulgi, endişelenmemesini söylermiş gibi daha sıkı sarıldı sevgilisine. "yersiz endişe ediyorsun sevgilim," dedi seulgi,
"sen benim hem başlangıcım, hem sonumsun."
uykusuzluktan acıyan gözlerini ovuşturan seulgi, bir uykusuz geceyi daha sonlandırmıştı. gözleri bir süre aydınlanan havayı süzdü ve ardından bakışları saatine ilişti. sabahın beşiydi, düşünceye dalmaktan eve gitmeyi unutmuş olmalıydı. zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştı. ancak önünden geçen siyah takım giymiş bir adamın kendisine attığı küçümseyici ve acıyan bakışları bir hayli uzun süredir burada olduğunu ve felaket gibi gözüktüğünü kanıtlar olmuştu.
tutulmuş bedenini biraz olsun hareketlendirebilmek adına yattığı topraktan ellerinden güç alarak doğruldu ve kurumuş dudaklarını birbirine bastırarak karşılaştığı manzarayı izledi bir süre. bu hâlde olmasının sebebi buydu. kaç ay olmuştu? dört? beş? günleri bile sayamadığından o gün ile şu anki gün arasındaki farkı anlayamıyordu. şimdi ne yapacaktı? kim aralık soğuklarında ellerindeki acısını unutturacaktı ona? hayır hayır, kim seulgi'ye onu unutturacaktı?
hiç kimse.
kimseyi onunla kıyaslayamazdı, bunun cevabını tereddüt etmeden söyleyebiliyordu seulgi. kafasını iki yana sallayarak yanında bulunan çantasını hızlı bir şekilde kavradı ve ayağa kalktı. gözyaşları yanaklarına tane tane dökülürken mezar taşının üzerine sinir bozucu düzgünlükte yazılmış sevgilisinin ismini tekrarladı içinde."irene, irene, irene, irene.
seni çok özledim, biliyor musun? kollarımı açsam bile yetmez özlemimi anlatmaya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
drunkenness, seulrene
Non-Fictionkang seulgi, düşlerinin izlerini sırtından atamayan bir kızdı.