2. Bölüm

498 33 20
                                    


Hünkar annesini kocaman öptü ve odasına çıktı. At binmek için üzerini değiştirdi. Evden çıkıp ahıra gitti Küheylanı alıp uçsuz bucaksız topraklarda arkadaşıyla buluşmaya gitti.

_________________________

Hünkar Şirin'den önce çeşmenin oraya gelmişti bir ağacın gölgesine oturup Şirin'i beklemeye başladı. Bir süre sonra Şirin atıyla beraber geldi ve Hünkar'a seslendi ama Hünkar onu duymuyordu çünkü aklı hala Ali Rahmet'in gülüşündeydi. İçinden düşünmeye başladı.

"Çocukluğumuz bile beraber geçti kaç kere gördüm seni gülerken neden şimdi aklım gülüşüne takıldı ki?"

Şirin bir kaç kere daha seslendi en sonunda pes edip atından indi ve Hünkar'ın yanına oturup onu hafiften sarstı.

Şirin: Hünkar neyin var dalmışsın?

Hünkar hafif sıçramıştı Şirin'in sarsmasıyla. Hemen kendini toparlayıp.

Hünkar: Yok bişeyim dalmışım öyle. Sen ne zaman geldin görmedim seni

Şirin: Bir kaç dakika oldu sana seslendim ama duymadın. Kötü bişey mi oldu? İstersen biraz benimle konuş rahatlarsın eğer elimden bişey geliyorsa hemen yaparım. Hadi söyle atma içine.

Hünkar: Yok ya kendim öyle dalmışım gece de uyuyamadım uyku tutmadı şimdi de uyku bastırdı ondan neyse hadi binelim de gezelim biraz.

Şirin: Öyle diyorsan öyle olsun. Hadi binelim ama yarışalım tamam mı ben öyle boş yere binmem. (Gülerek söylemiştir)

Hünkar: Peki madem öyle olsun. Kazanırsan ne istiyorsun? Ben kazanırsam tatlı ısmarlarsın.

Şirin: Hmm eğer ben kazanırsam neden böyle düşünceli olduğunu söylersin.

Hünkar: Ama dedim ya uykusuzluktan.

Şirin: Hünkar hadi ama yalan söylediğini ikimizde biliyoruz inat etme.

Hünkar: Of Şirin of tamam kabul ediyorum.

Ve ikisi de atlarına binip yarışmaya başlarlar.

_______________________

Ali Rahmet konaktan koşa koşa çıkmıştır. Elinde kitabı aklında ise Hünkar'ın gülüşü vardır. Bir süre daha koştuktan sonra Mustafa'nın tamirhanesine varır. Nefes nefese içeri girer.

Ali Rahmet: Abi kusura bakma geç kaldım.

Mustafa: Sorun değil geç otur bir dinlen sonra konuşalım bakalım yapabilecek misin bu işi.

Ali Rahmet: Elimden geleni yaparım seni kimseye mahçup etmem abi.

Mustafa: Delikanlı çocuksun, belli zaten elinden her iş gelir seni ben direkt işe alıyorum. Ben haftada 3,4 kez buraya gelirim gelmediğim günler sana emanet buralar yüzümü kara çıkarma. Bir derdin sorunun olursa direkt bana gel sen benim artık kardeşim sayılırsın.

Ali Rahmet mahçup bir şekilde başını eğerek cevap verir.

Ali Rahmet: Sağ olasın abi emin ol yüzünü kara çıkarmam. Ne zaman başlayayım?

Mustfa: Gel sana kendi küçük ama manevi değeri büyük bu yeri gezdireyim aletlerin yerlerine falan bak ertesi günü de gel başla.

Ali Rahmet eline ki kitabı bir kenara bırakıp Mustafa ile küçük tamirhaneyi gezmeye başladı. Mustafa bir yandan konuşuyor bir yandan da aletlerin yerlerini gösteriyordu ve Ali Rahmet'e sorular soruyordu. Bir süre sonra Ali Rahmet'in ona cevap vermediğini fark edince.

Mustafa: Ali Rahmet iyi misin bir şey mi var yoksa aşık mısın? Diyip güldü.

Ali Rahmet: Yok abi bir şey yok dalmışım öyle ya boşver sen ne diyodun?

Mustafa Ali Rahmet'i inanmaz gözlerle süzüp cevap verdi.

Mustafa: Yok tamam bişey demedim e sende artık eve git yarın saat 9'da gelirsin iş başı yapmaya.

Ali Rahmet: Allah razı olsun senden abi sen olmasan işsiz kalıyordum. Tam saat 9'da burdayım.

Mustafa: Allah senden de razı olsun. Al bu da buranın yedek anahtarı ben olmadığım zamanlar aynı saatte gelir açarsın.

Ali Rahmet anahtarı alıp cebine attı Mustafa'yı onaylayıp kitabını da alıp çıktı. Kılıçlar konağının yanına kendileri için yapılan müştemilatın bitip bitmediğine bakmak için geldiği sırada atın üstünde süzüle süzüle gelen Hünkar'ı gördü. Saçları açık akşam güneşi yüzüne vururken Ali Rahmet'in içinde bir şeyler oldu. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Hünkar onun onun biraz ilerisinde durup atından indi ve atını ahıra götürüp ahırdan çıktığı gibi konağa gitti. Ali Rahmet'in orada olduğunu görmüştü ve kalbi hızla çarpmaya başlamıştı bu yüzden  Ali Rahmet'in yüzüne bakamamıştı.

Güneş batmıştı Hasene ve Celal ağa şirketten gelmiş ailecek yemek yiyorlardı. Azize Hanım Fidan'a seslendi ve Fidan mutfaktan koşarcasına çıkıp salona geldi.

Azize: Fidan müştemilat yarın tamamlanıyor eşyanız neyiz varsa herşeyi yarın getirin eksiğiniz varsa söyleyin aldıralım.

Fidan: Peki hanımım getiriz. Bir eksiğimiz yom sağolun.

Azize: Peki madem ama bak eğer birşey olursa gel söyle.

Fidan: Tabi hanımım gelir söylerim. Afiyet olsun.

Fidan çıkınca yemek yemeğe devam ettiler. Konakta çalışanlar yavaş yavaş evlerine gidince Fidan'da çıkıp eve gitti kocasına ve oğluna yemek hazırladı ve hep beraber oturup yemeyr başladılar.

Fidan: Müştemilat tamamlanmış Azize hanım eşyaları getirin dedi. Yarın kamyonetle götürelim.

Ali Rahmet: Evet ben gördüm bitmişti bir iki eksiği vardı onu da yaparlar herhalde. Ama ben size katılmıyorum maalesef, iş buldum yarın sabah başlıyorum hatta anne sana da öğlen demiştim Mustafa abi var diye işte onun tamirhanesinde işe başlıyacam.

Cemal: Ali Rahmet dün söyledin bugün bakıyorum buldun işi. Aferin benim aslan(😍😉) oğluma.

Ali Rahmet: Ee kimin oğluyum dediğimi hemen yaparım.

Her iki aile de yemeğini yemiş akiam sohnetlerini etmişti yatma vakti gelince herkes odasına çekildi. Ali Rahmet eline kitabını alıp okumaya başladı ama bir türlü kendini kitaba vermiyordu hep gözünün önüne Hünkar geliyordu. Bu durumu yaşayan bir tek o değildi Hünkar'da aynı şekilde Ali Rahmet'i düşünüyordu. İkisi de ayrı yerlerde birbirlerini düşünerek uykuya teslim oldular....

İyi okumalar. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum🍀🌹

İlk Aşk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin