Soğuk günler kapıya dayanıyordu. Doğa kendini kışa hazırlıyor, hava da günden güne iyice soğuyordu. Yağmurlar da son zamanlarda sıklığını arttırıyordu. Bulutlar günün büyük bir çoğunluğunda güneş ile yer yüzü arasına bir kara kedi gibi giriyor, aydınlığa izin vermiyordu. Kasvetli hava uykusundan sıyrılmaya çalışan insanları yatağına geri bastırıyordu. Ankara yine çetin bir kışı karşılayacaktı.
Kenan da o karanlık günlerden birine uyanmanın zorluğunu yaşıyordu. Zaten sabahın köründe kalkması yetmiyormuş gibi günün de henüz tam anlamıyla ağarmamış olması onu iyice sinirlendiriyordu. Sabahları asabi olmaktan da hiç hoşlanmıyordu. Çünkü güne nasıl başlarsa öyle devam edeceğini düşünürdü hep. Bu gün içinde garip bir hisle uyanmış ve uğursuzluğun başına çökeceğini hissetmişti.
Kötü ve bir o kadar da saçma düşüncelerinden sıyrılmak amacıyla başını iki yana salladı. yataktan istemeyerek ve söylenerek kalktı. İyi bir duş yapmak ve o aptal uykusuzluğunu atmak istiyordu. Düşündüğünü uygulamakta gecikmedi. Ilık bir duş aldı ve yavaş yavaş grileşmeye başlayan saçlarına kendince bir şekil verdi. Evde kahvaltı yapmak -hele ki sabahın o saatinde- bir bekar için oldukça zordu. Kahvaltı hazırlamaktan nefret ettiği için kahvaltıyı dışarıda yapmak daha iyi bir fikirdi. Hem o kadar parayı ne için kazanıyordu ki? Son bir defa aynaya baktı ve aslında o kadar da solgun gözükmediğini düşündü. Oldukça iri vücutlu ve bir boksörü andıran, yüzünde olgunluğun belirtisi olan ve ona oldukça çekicilik kazandıran çizgilerle, eliyle de olsa şekillendirilmiş gür ve grimsi saçlarıyla, ela gözlü ve duvarların arkasını görebilecekmiş gibi bakan bir adam ona doğru bakıyordu. Daha o kadar yaşlanmadım dedi kendi kendine. Sonra evden çıktı. Arabasına doğru yürürken yolunun üstündeki kafeteryayı düşündü. Aslında bol kaşarlı bir tost hiç de fena olmazdı.
Arabasına bindi ve kafeteryaya sürdü. Bir tost ve az sütlü şekersiz bir kahve aldı. Arabasına dönüp deliler gibi guruldayan midesine küçük çaplı bir ziyafet verdikten sonra karakola sürdü. Yirmi dakika sonra karakola varmıştı. Arabasından indi ve kapıdaki memurlara başıyla selam verdi. İçeri girip basamakları ikişer ikişer tırmanarak ofisine geçti. Masasında dünden kalan birkaç dosya vardı. Yaşlı ve korunmasız bir adamın evinde ölü bulunmasıyla ilgili dosyalar... Şüpheliler belliydi ve o piçleri enselemelerine az kalmıştı. Masaya oturup son yazdığı raporuna son kez bir göz attı.
Adem Helvacı, 74, evinde ölü bulundu. Kafasının arkasına aldığı bir darbeden
dolayı öldüğü doğrulandı. Darbenin bir kül tablası tarafından gerçekleştirildiği
belirlendi. Alınan örnekler doğrusunda şüpheliler tespit edildi. Tüm şehirde
arama devam ediyor.
Rapor böyle uzayıp gidiyordu. O sırada Kenan'ın kapısını tıklatarak yüzünde sabırsız bir ifadeyle içeriye bir komiser girdi. Bu Sinan'dan başkası değildi. Sinan, yıllardır Kenan'ın meslektaşı ve aynı zamanda dostuydu. Yüzüne ilk bakıldığında o alaycı tavrı hemen dikkatleri üzerine toplardı. Fakat o an yüzünde sadece ciddiyet okunuyordu. Hiç beklemeden lafa koyuldu.
"Yeni bir cinayetimiz var ortak. Ölü bir kadın. İncirlideki dairesinde sevgilisi tarafından bulunmuş. Haberi yeni aldım. Bizi bekliyorlar. Adresi yolda tarif ederim." dedi.
"Neden seni gördüğümde hiç iyi haber alamıyorum acaba? Bence sorun sende. Daha yeni geldim ve kıçım oturduğum sandalyeyi ısıtamadı bile."
"Piç kurularının ne yapacaklarını önceden tahmin edemiyoruz malesef. Randevu da veremiyoruz. Bu yüzden gevezeliği bırak da yola koyulalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ve Sonunda...
Misteri / ThrillerEminim her yerde beni arıyorlardır. Sonunda başladım. Bu ritmi duymak için gereken her şeyi yapacağım. Akan kanların sıcaklığı hala ellerimde. O narin ceylanın çırpınışları ve ölüm öncesinde gözlerinden akan yaşları her zaman kalbimde kalacak. Onu a...