Hayat, cesurları severdi. Anılar, cesaretten güç alırdı. Hayaller, cesaretle var olurdu.
Hayal kurmaya korkan bir insan ne anı biriktirebilir, ne de geleceği yaşardı.
Sevdiklerimle geçireceğim bir tatil için valiz hazırlamak daha başkaydı. Sevgilimle aynı evde kalmak ve bir haftayı birlikte geçirmek de heyecanımı hat safhaya çıkaran bir detaydı. Bu beni hem fazlasıyla mutlu ediyor, hem de içimi, kalbimi okşuyordu. Sıcak bir sıvı, iliklerime kadar işliyordu.
Aşktı o, sevgiydi. Huzurdu...
Cihangir direksiyonu rahatlıkla tutup, "Şunlara bak ya, resmen yol boyunca uyudular." dediğinde Gizem'in, "Ben uyumadım." diyen huysuz sesi duyuldu. Ortaya oturamadığı için fazlasıyla sinirliydi çünkü Çağatay'ı baştan uyarmıştı. Uyursan sıkılırım demişti ve ortaya oturmak istemişti ama Çağatay itiraz edip, Gökçe'nin yanını kapmıştı. Gizem'e ise cam kenarı kalmıştı ve kenardan bize uzanamıyor oluşu fazlasıyla canını sıkıyordu. Onun aksine ise ben fazlasıyla keyifliydim. Arabayı ciddiyetle kullanan Cihangir'i izliyordum. Çatık kaşlarına kadar yüzünün aldığı her mimiği izlemiş, manalı bakışlarını görmezden gelmiştim. Bu yolculuk şimdiye kadar geçirdiğim en güzel ikinci yolculuktu. Birincisi ise, yalnız olduğumuz kısa yolcuklardı.
Minik bir iç çekişle, "Çok heyecanlıyım." diye mırıldandığımda Cihangir bana yandan bir bakış atıp hafifçe güldü. Bir şey demeden sessiz kaldığı sırada Gizem, "Eve gidecek miyiz abi?" diye sorduğunda sevdiğim adamın gerilen yüzü canımı acıtıyordu ama bir tepki veremedim. Cihangir kesin bir dille, "Hayır." derken gözlerini yoldan ayırmadı. "Işın varsa seni bırakırım, akşama da almaya gelirim." diyerek devam ettiğinde kaşlarım çatıldı. Bu doğru değildi. Cihangir öfkesiyle kaçıyor olabilirdi ama Gizem'in de bir suçu yoktu. Belki anıların, belki de kardeşinin hatırına gitmesi gerekirdi.
Gizem bu sözler üzerine sessiz kaldığı sırada yan aynadan durgun yüzü ve dolu gözlerini görmek, içimdeki o hüznü arttırdı. Cihangir bir dinlenme tesisine arabayı çekerken, "Kahvaltı yapalım." dediğinde itiraz etmeden başımı salladım ve Gökçelere seslendikten sonra arabadan indim. Balıkesir ve Bursa arası uzak değildi ama biz yola erken çıktığımız için kahvaltı yapmamıştık. Birkaç gün önce dağ evleri için rezervasyon yaptırıp, o birkaç günü de hazırlıklarla geçirmiştik. Heyecanlıydık, mutluyduk ama Cihangirlerin ailesi, hesaba katmadığım bir detaydı.
Gökçe uyku sersemliğiyle, "İlk önce lavaboya gidelim." dediğinde Gizem de başını sallayarak onayladı. İkisi birden bana döndüğünde Cihangir'e yandan bir bakış atıp "Hep beraber gidelim işte." dediğimde Cihangir araya girerek "Siz gidin, gelirim ben de." dedi ve gözlerini benden kaçırdı. Şüpheyle, "Sen neden gelmiyorsun?" diye sorduğumda, ondan önce Gizem davrandı. Huysuz bir sesle "Sigara içecek, neden olacak başka?" dediğinde kaşlarım çatıldı. İlk zamanlar Cihangir'i bahçede sigara içerken görmüştüm ama bir daha görmemiştim, hatta ilk zamanlar da fazla olmadığı için unutmuştum bile. Kararlı bir şekilde, "Siz gidin, biz geliriz birazdan." dediğimde Çağatay hala ayakta uyuyorken tek gözünü açıp bana baktı. "Al işte, kızı da bozdu."
Çağatay'ın ifadesine gülmek istesemde aklımdaki o konu, bunu engelledi. Elbette sigara içmeyecektim, bunu asla yapmazdım. Yalnızca konuşmak istiyordum Cihangir'le. Beni anlayan Gökçe, Çağatay'a bakıp yüzünü buruştururken kolundan tutup "Çağatay Allah aşkına git elini yüzünü yıka, kendine gel. Lütfen bak, gel gidelim. Uykuluyken daha saf oluyorsun, git de bir kendine gel ya." dedi ve onu, peşinden sürükledi. Normalde bu görüntü ve diyaloğa gülecek olan Gizem ise, sadece düz bakışlar eşliğinde peşlerinden gitti. Biz de, yalnız kaldık.
Cihangir tek eli cebinde gergin bir şekilde bana bakarken, "Sen de git. Geleceğim hemen." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ona bir adım daha yaklaşıp önüne geldiğimde yavaşça yutkundu. Fazla yüksek olmayan bir sesle, "İçme sigara." dediğimde bana zoraki olduğu belli olan minik bir tebessüm yolladı. Sabırla, "Yanında içmiyorum ki." dediğinde ona ters bir bakış attım. Onun gibi sabırla açıklayarak "Sorun benim yanımda içip içmemen değil ki." dediğimde gülümsemesi biraz büyüdü ve aramızdaki o azıcık olan mesafeyi kapattı, yanağıma bir öpücük bıraktı. Derin bir nefes alıp, "Güne seninle başlamanın çok güzel olduğunu söylemiş miydim?" dediğinde yapmaya çalıştığı şeyi anlayıp hafifçe güldüm. Cihangir geri çekilirken ise eski ciddiyetime geri döndüm ve elimi koluna koydum. "Sigara sana zarar veriyor. Sana zarar gelmesini istemiyorum Cihangir. Eğer kendini düşünmüyorsan bile seni sevenleri düşün. Bize yaptığın bu hoş mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...