Dünyadaki en güzel hediye arkadaştır...
Beni destekleyip yanımda olan, motivasyonumu yükselten arkadaşlarım Sude ve Besime'ye ithaf ettiğim bu bölümü keyifle okumanız dileği ile...Sevdiğim renklerin hakim olduğu odadan hızlı adımlarla çıkarken aklımda dönen sorular beynimi yiyordu.
Kapıyı açtığımda beliren salon -tahmin- aynı pembe oda gibi lüks döşenmişti.
Uzun kahverengi deri koltukta elinde viski bardağı ile yayılmış bir şekilde oturan genç çocuk ürkütücü görünüyordu.Gidip burada ne işim olduğunu öğrenmek için paytak adımlar ile çocuğa doğru ilerledim.
Adamım görüş açısına girdiğimde tüm vücudumu süzdükten sonra elindeki viski bardağını önündeki cam sehpaya indirdi.
Açık kahverengi gözleri, dağınık kahve tonlarındaki alnına düşen bir kaç tel daha açık kahve tonunda saçları ve kirli sakalı ile karşımda oturan meteora kısık bir bakış atarken aklımdan geçen binlerce soru içinden en mantıklısını bulmaya çalışıyordum. Ki benden önce davrandı.
"Burdasın, çünkü dün gece yağmurun altında mezarlıkta uyuyakalmıştın ve orada güvende değildin." Ses tonundaki çekiciliği tenimi yalayıp geçerken itiraz ettim.
"Orada uyuya kalmadım isteyerek uyudum, ve gayette güvendeydim." Annemin yanında güvendeydim ,o beni korurdu.
Dudakları hafifce yukarı kıvrılırken konuşmuştu "isteyerek veya istemeyerek orada uyuyordun, ve orada kalmana izin veremezdim." Bu sefer azarlar gibi çıkan sesine karşılık yapmacık bir kahkaha attım.
"Nerede kalıp kalmayacağımı sana sormayacağım elbette ve ayrıca sen kim oluyorsun?" ağzımdan sinirlice dökülen kelimeler karşılığı ayaklanıp tam dibimde bitmişti.
Nefesini tenimde hissettiğimde deli cesaretim ile gerilemeden dimdik durdum.
"Soracaksın." dedi net bir şekilde.
"Bana bak egoist, bana burada dönenleri adam akıllı anlatacakmısın yoksa seni polise şikayet mi edeyim?" Ettiğim tehdit karşısında kendime küfür ederken hala nefesini üzerimde hissediyordum.
Allah aşkına kimdi bu çocuk?
"Artık yanımda kalacaksın küçük, birtek benim yanımda güvende olabilirsin." Kısa ve net konuşup kendini havalı falan mı yapmaya çalışıyordu bu ukela?
"Sen ne saçmalıyorsun söylermisin? Sabah bir uyanıyorum tanımadığım bir evde bir manyakla karşılaşıyorum. Ayrıca o manyak onunla kalmam gerektiğini ve güvende olmadığımı söylüyor sence buna nasıl inanabilirim? Burdan çıkıp gideceğim ve birdaha yüzünü bile görmeyeceğim, hayatıma devam edeceğim anladınmı egosit ayrıca şu durumda beni kaçırmış oluyorsun farkındasın değilmi ?"
Vereceği tepkiyi yada cevabı bile beklemeden az önce çıktığım pembe odaya hızlı adımlarla girip kapıyı çarparak kapadım.
Yatağın hemen yanındaki sandalyede duran elbiselerimi fark edince üzerimdeki bluzu çıkardım.Kıyafetlerimi alıp buradan gidektim. Neydi bu şimdi kamera şakası falan mı?
"Hiçbir yere gitmiyorsun,aptal."
Karşımda duvara yaslanmış duran egoiste gözlerim yuvasından çıkacakmışcasına bakarken çıplak olduğumu hatırladım."Çık dışarı pis sapık!" Diye hiddetlice bağırırken pis pis sırıtıyordu.
"Ah!hadi ama seni daha öncede çıplak gördüm."Anlamaz bakışlarımı yolladım. Ne saçmalıyordu bu gereksiz?
"seni kim giydirdi sanıyorsun aptal?"
Tüm kanı yanağımda hissederken tırnak uçlarıma kadar kızardığımı hissettim. Gözlerimi kaçırırken bir yandan da dudağımı dişliyordum.
"Hiçbir yere gitmiyorsun küçük. Eğer içeriye gelip usluca oturursan sana herşeyi anlatırım." Sırıtması yüzünden düşerken ciddi bir tavırla konuşmuştu.
Arkasını dönüp kapıyı çektiğinde arkasından yağdırdım.
Man kafalı montofon ineği , egoist manyak, iguana suratlı hıyar...
Burada neler döndüğü öğrenmek için üzerimden çıkardığım bluzu yeniden üzerime geçirirken söylenmeyi kesip az önceki salona doğru yol almıştım.
Ben tam bir gerizekalıydım. Şimdiye kadar burdan gitmem gerekirdi. Ama ben mal gibi hala tanımadığım bir evde, tanımadığım bir çocukla, birlikteydim.
Salona gelince "Anlat!" diye kısaca bir emir verdim."Bana bak velet benimle adam akıllı konuş!" sesinin soğukluğu ile ben kaskatı kesilirken devam etti. "Başın belada, sana zarar vermek istiyorlar. Ve seni ancak ben korurum."
Bu saçmalıkları dinlemek istemiyordum, inanmadığımı belli eden bir bakış attıktan sonra "ahh! En başından senin zırvalıklarını dinlemem gerekirdi."
Arkamı dönüp kapıya yöneldim ve küçük adımlarla ilerledim. Kapıyı açtıktan sonra şu anki yüz ifadesini çok merak etmeme rağmen arkama bakmadan kapıyı çekecektim.
"Pişman olacaksın velet, ama o zaman geç olacak." Kulaklarıma dolan ürkütücü kelimeler karşılığında bir an duraksasam da aldırmadan kapıyı çektim.
******
"Senin ağzına sıçarım Melis. Birdaha beni bırakıp gidersen yemin ederim ağzına sıçarım." Çağla bir yandan bana sarılırken bir yandan da ağlıyordu.Ahh birde bana hakaret içerikli duygu sömürüsü yapıyordu.
Kafasına vurdum ve "Ağzıma sıçarsan götünü görürüm salak." dedim. Kahkahalara boğulurken. Çağla da aynı şekilde kahkaha atarken birbirimize sımsıkı sarıldık.
Çağla benim herşeyimdi. Ama gerçekten herşeyimdi. Annem öldüğünde evini bile açmıştı bana.
Ben bir fidandım, annem su ve Çağla ise yağmurdu.
Fidan susuz kalırsa kururdu. Susuz kalan bir fidanı ancak yağmur kurtarırdı.
Multimedyada Melis var. Karakter kesinleşti. Sevgiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Adam
AdventureKaranlık ona yakışabilecek en aydınlık kavramdı belkide. Koyu kahverengi gözleri onun tek aydınlığıydı. Ay ışığı kadar güzel olan genç kız da en az onun kadar karanlıktı aslında. Derin, Melis için karanlığa gömülürken. Melis'i kurtarmaya and içmişti...