Arkadaşlar bu bölümü biraz uzun yaptım. Sıkılmamanız için multimedia'ya şarkı koydum. Önerdiğim müziği dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Hadi size iyi okumalar :)
Şarkı-> Pink-Just Give Me A
Reason
Not: Olaylar bu bölümden itibaren başlıyo. Bilginize :)
Tuna'nın beni kucağında taşımasından sonra yoldan bir taksi çevirip hastaneye gittik. Acil servis bölümünden bir odaya giriş yaptığımda buranın hiç de bana ait bir yer olmadığını düşündüm. Odanın kenarındaki hasta yatağı, doktorun önünde duran ansiklopedi denecek kadar kalınlıkta olan kitaplar, arka rafta bulunan bıçaklar, makaslar, çeşit çeşit ilaçlar.. Odanın kokusu bile beni bu ortamdan soyutlamaya yeterdi. Bir de sayısalcıydım. Doktor olabilecek bir yapıya sahip olmam gerekirken sadece akla sahiptim. Bu da bir işe yaramıyordu. Tercihim mimardan yana olmalıydı. Yeni eve yeni tarzlar yaratmalıydım.
Doktorun önündeki koltukta düşüncelerim ardı ardına sıralanırken, düşüncelerimi bir müddetliğine beynimden savdım.
Yaşadığım sağlık durumunu izah etmek üzere doktora yönelirken her şeyin farkında olduğu aşinaydı. Dedektif gibi çenesini sıvazlıyor ve hmm sesini çıkartıyordu. Sanırım Ya Tuna ya da bilinmez çocuk söylemişti. Şuan kimin bunu söylediği umrumda degildi. Ben acıdan yerimde duramıyordum ve bir an önce kolumun iyileşmesini istiyordum. Doktor birkaç incelemeden sonra beni röntgen çekimine gönderdiğinde kolumu radyasyona maruz bırakıp çekimini hallettim ve tekrar aynı odaya döndüm. Doktor çekilen filmi elinde bi o yana bi yana döndürüp bilgiç bir edayla her süzüşünde benim sabrım tükenmeye başlıyordu. Aklıma ailem geliyor ve eve geç kalacağım dolayısıyla bin türlü azar yiyeceğimi hissediyordum. Nihayet doktor filmi elinden bıraktığında kolumun kırık olduğunu söyledi. Omzuma kocaman bir odun gibi oturmuş bu sözler kolumun acısından daha beter etmişti beni. Şimdi koluma alçı mı yapılacaktı? Lütfen bunların hepsi bir rüyadan ibaret olsun deyip hiç olmayacak duaya amin dedim. Fakat nafileydi. Benimle ilgilenen doktor, kırılan kolum için karşımda alçı malzemelerini toplamaya başlamıştı bile. Karşımdaki koltukta oturan Tuna'ya döndüm.
"15 gün boyunca ben o alçıyı nasıl taşırım?" deyip sızlandım.
"Benim dediklerimi dinlemeden önce düşünecektin bunu."
Soğuk konuşmasıyla yine eski varlığına dönüşmüştü. Onu dinlememiştim, evet. Onu dinlemeyip kendi burnumun dikine gitmiştim. Cezasını da o an o dakikalarda alarak kolumun kırılmasına sebep olmuştum. Yine de bu onun haklı olduğunu göstermezdi. Kendi yanında oturmamı istemediğinden gelişen bu olaylar ölümüme sebep olacaktı. Nasıl haklı oluyordu ?
Bu olayların içerisinde birden ortaya çıkıp akıllarda merak uyandıran iyilik meleğine baktım. Oda kapısının sövesine yaslanmış sessizce olanları gözlüyordu. Peki kimdi bu ? Niye bana yardım etmek için Tuna'ya karşı inat edip buraya kadar gelmişti ? Sorularım git gide artarken cevapların hiç ilerleme kaydetmemesi canımı sıkıyordu.
Doktor topladığı alçı malzemelerini hasta yatağına serdikten sonra bana döndü. "Gel bakalım kızım. Kolun alçıyı bir an önce taşımak için çırpınırken daha fazla onu bekletmeyelim." Espriye dönük cümlesine hiçbir tepki vermeden dediği yere ilerledim ve bir kolumla eteğimi düzeltmeye çalışıp oturdum. Doktor ağrıyan kolumu kendisine doğru uzatıp elindeki alçıyı koluma geçirmeye çalıştı. Omzumun yanısıra bir de koluma yük binmişti, iyi mi.. Doktorun birkaç tavsiyesinden sonra hastaneden çıkıp eve doğru yol aldık.
Yol boyunca hiçbirimiz ses çıkarmadan gidiyorken benim beynim olanları kaldırmakta zorlanıyordu.
"Eve gidince işin epey zor olucak. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞERBET SURAT
RomanceAlışmış olduğu şeyleri kaybetmiş olmanın getirdiği korkaklıkla kendini hiçbir şeye bağlamıyordu. Sonunda kaybetmek sözcüğü beynine kilitlenmişti sanki. Ailesinin dramı onun yüzüne dökülen soğuk şerbetin sebebi olduğunu kafamda tasarladığımda...