Bir rüya görmüştü. Sadece bir rüya... İlk başta rüya olarak başlayan sonraları ise kabuslara sebep olan bir rüya. Dün geceki anılarında sadece geçmişini aramıştı sebepsizce. Onunla paylaştığı o eski günlerini aramıştı kabuslarında her gece. Hatırladığında ise küçük bir çocuk gibi sessizce karanlığın arasında ağlamıştı. Bir yanı geceydi, değil mi? Bir yanı da gece gibi ıssız ve terk edilmiş. Tıpkı ona benziyordu gece. Tıpkı o gibi... Tıpkı onlar gibi... Saatin kaç olduğu umurunda bile değildi. Kokusuyla dolmuş bu odanın havasını sigara çekermiş gibi çekmişti ciğerlerinin en derinine. Kokusunu aldıkça gri gözleri geldi aklına. Ölümcül bir aşkmış bu hafızasına kazınan... Kokusu işlenmişti tüm benliği, benliğine... Ona dokunsa içindeki tüm duyguları taşıp bir deniz olup onu boğacak gibiydi. Büyük ihtimalle duygu seline kapılıp boğulup giderdi de. Onu son kez hissedebilmeyi ne çokta isterdi. Son kez olacağını bilse bile son kez dokunmayı. Onun için zor değildi ona dokunmak. Onun için zor olan kendi duygularına engel olmaktı. Dokunduğu an duygularının onun dışına çıkacağını biliyordu. O yüzden dokunmadı, dokunamadı. Elleri kucağında oturduğu yerden sadece izlemekle yetindi yasak aşkını.
"Uyanış mı?" dedi Atlas mırıldanarak.
"Evet, ne yazık ki yaklaşıyor." Onat'ın ses tonu sanki kendini boğuyordu. "4 senenin sonunda..."
Gözlerini yatakta uyuyan güzele çevirdi. 3 gündür aralıksız uyuyordu. Sonsuz bir uykuya yatmış gibi bir hali vardı. Aklının en tenha köşelerinde onunla olan anıları benliğinle kavga ediyor gibiydi. Sessizliğin en derin çığlığıydı bu. En derin ve en acı çığlığı... Bulutların arasından ulaşan görkemli ayın ışığı odadan içeriye yansıdı. Yansıyan ay ışığı onun kireç beyazı tenine değdiği an Atlas bir an gerçekten ürperdi. Günlerdir karanlığın içerisinde uyuyan bu güzelin teni sonunda ışıkla temas etmişti. Ve düşünüyordu ki biraz daha zamanlarının olduğunu. Düşünüyordu ki... O geceyi hiç unutamıyordu. Denizin derinliklerine doğru yürüyen Yosun'un peşinden koşarken ayaklarına batan taşlar, cam kırıklıkları girdikçe tenine canı daha çok acımıştı, canı acıdıkça onu kurtarma istediği daha da artmıştı. Eskiye dair anıydı bu da her şey gibi. Eskiler o kadar ulaşılmaz haldeydi ki onu dokunsa bile canı acıyacaktı. Ruhu ve bedeni böylesine bir acıya alışık değildi. Dudaklarını ısırdı. Aslında o hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Onat altındaki tabureyi tek eliyle kavrayarak çabucak kalktı. Eliyle odadan biraz çıkacağını işaret etti. Pencereyi açtı ve pencereden dışarıya hızla kendini attı. Bunun olması belki birkaç saniyeyi almıştı fakat onun gözünde bu dakikaları bulmuştu. Yosun uyuduğundan beri hızlı olan her şey yavaşlamıştı onun gözünde.
"Belki de kabullenmeliyiz ha ne dersin Atlas?" dedi Poyraz mırıldanarak.
Poyraz'ın ne zamandır burada olduğunu bilmiyordu Atlas. Belki de başından beri odadaydı ama Atlas fark etmemişti. Ruhu bu odada değilmiş gibiydi. Birkaç gündür böyle hissediyordu kendisini. Sadece mumlarla aydınlatılmış odada Poyraz'ın odadaki gölgesi mumun gölgelerini titreterek hareket etmeye devam ediyordu. Gücünü kullandığından emindi artık. Odada bir şey arıyor gibiydi.
"Önlem alıyorum sadece. Bizden başkası odaya girer ise hissedeceğim." Poyraz etrafına bakındı ve yatağa oturdu.
"Bu şey hakkında ne düşünüyorsun?" Gözlerini Yosun'a dikti. " Şey..."
"Uyanış." dedi Poyraz tok bir ses tonuyla. "Aslında hep saçma olduğunu düşünmüştüm. İlk önce annem sonra ise Yosun..."
Poyraz'ın gri renkli gözleri Yosun'un üzerinde geziniyordu. Evet, gel gelelim bu ikisinin arasındaki bağlantıya. Poyraz, Yosun'un büyük kardeşlerinden biriydi. Yosun'dan 5 yaş büyüktü. Diğer kardeşlerinin ya da ailesinin büyük kısmına ne olduğu tam olarak bilinmiyordu. Daha doğrusu Poyraz'dan başkası bilmiyordu. Poyraz ise kimseye anlatmayacağına yemin etmişcesine bu konu açıldığında başka şeylerden bahsederdi. Bu yüzden asla ailesinden bahsetmez bu konuyu açmazdı bile. Adeta onun için yasaklı kelimeler arasındaydı ailesi. Poyraz gözlerini Atlas'a çevirdi. İki kardeşin arasındaki enerji her zaman farklı idi. Poyraz'ın bakışlarında bir sıcaklık vardı hep. Ama Yosun'un bakışları o kadar soğuktu ki sanki dipsiz bir kuyuya hapsedilmişcesine boğulurdu ona bakan. Bu iki kardeşin arasında zıtlığı hiçbir zaman çözememişti hiç kimse. Sadece yan yana duran bu kardeşlerin yaydığı enerji bile bir başkaydı. İki farklı anneden doğmuş kardeşleri andırıyordu. Tabi gözlerine bakınca aynı aileden oldukları belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
VampirSiz hiç kendi gölgenizden kaçarken, başkasının gölgesine basıp yere düştünüz mü? Ben düştüm, hemde defalarca...