Taehyung ve küçük meleği olarak adlandırdığı Jeongguk, gün boyunca yapmak istedikleri ne varsa yapmışlardı. İlk olarak, Taehyung ona kendi elleriyle sushi yedirmişti. Jeongguk aynı şeyi denemek istediğinde ise büyüğünün üzerine dökmüştü. Buna ikisi de gülerken tavşanına bir söz verdi, abisi(?) "Sana yemek çubuklarını kullanmayı öğreteceğim, velet."
Karınlarını doyurduktan sonra beraber sinemaya gitmiş ve bir aksiyon filmi izlemişlerdi. Film o kadar dikkat çekici olmasa gerek ki, Kookie çıkışta hyunguna laf atmayı ihmal etmemişti. "Beni izlemek, film izlemekten daha mı çok zevk veriyor?"
Taehyung da altta kalamazdı beklediğiniz üzere. "Ne yaptığımı bilmek, film izlemekten daha mı çok zevk veriyor?"Yine gülüşmeye başlamışlar ve gezmek için internetten birkaç yer araştırmışlardı. Jungkook, uzun zamandır gitmek istediği oyun alanını söylediğinde, oraya doğru yol aldılar. Gerçekten günün en eğlenceli anını geçirdiklerini düşündüler. Birbirlerine ateş ediyor, şakadan ölme taklitleri yapıyorlardı. "Sırf üzerime yatmak için düşmüş taklidi yaptığını anlamıyorum sanma, sapık brat."
Jungkook duyduğu sözler karşısında kıkırdamış ve arabaya doğru koşmaya başlamıştı.Son olarak lunaparka gidip çeşit çeşit oyuncaklara bindiler. Şaşılması gereken ise, çarpışan arabalarda Taehyung'un ısrarla Jungkook'u başka arabada değil de, yanında görmek istemeseydi. Ve izin vermediği için öyle olmuştu, tek arabaya binip başkalarına çarpmışlardı.
"Neden farklı arabaya binmeme izin vermiyorsun ya?"
"Yanımda olman sence de daha çok güven teşkil etmiyor mu?"
Jeongguk gülümsedi, hoşuna gitmişti ve bakışlarını yavaşça yere çevirdi.
"Yoksa sana bir şey olursa hyunglar beni mahveder."
İşte harika geçen günü, kalp kırıklığıyla bitiren bir söz. O mükemmel gülüşleri, olduğu yerde donduran ve sönmesini sağlayan bir söz.
"Üyeler... Yüzünden mi yanında olmamı istiyorsun?"
"Tabii, başka neden olsun ki?"
Onu düşünüp, onun için endişelenip, onun sürekli yanında olmasını istediğini sandı çünkü.
Jeongguk ellerini, Taehyung'un sürdüğü direksiyona koydu. "Midem bulandı, inmek istiyorum."
Tae ne olduğunu anlamadan şaşkınca küçüğüne baktı. "Ne oldu birden? Bekle, süremiz bitiyor zaten..."
Arabadan indiklerinde Jungkook yavaşça kenara ilerledi ve bir duvara yaslandı. Tüm günün aksine, suratında ufacık bir gülümseme bile yoktu. Büyüğüne döndü. "Eve gidelim mi?"
"Daha bir sürü şeye binebiliriz."
"İstemiyorum. Gidelim lütfen."
"Pekâlâ Kook, gidelim. Miden iyi mi? Bir şeyler yemek ister misin?"
"Hayır. Sadece gidelim." dedikten sonra ellerini ceketinin ceplerine soktu. Tae de yanından yürüyordu karanlık sokakta. Birkaç sokak lambası ve lunaparkın renkli ledleri dışında caddeyi aydınlatan bir şey yoktu. Arabaya kadar yürüdükten sonra, yurda doğru sürmeye başladı büyük olan. Yurdun önünde değil de biraz gerisinde durmuş ve inmişti.
Jeongguk, neden böyle yaptığını biliyordu. Gezdik, eğlendik, şimdi de acılı konuşma yapmanın vakti geldi diye düşündü.
Taehyung, onun ellerini tutup bir kenara götürdü, gözlerine bakıp gülümsedi. Bir eliyle saçlarını karıştırdı, biraz da yanağını okşadı. Tekrar gülümsedi, ona sıkıca sarılıp gözlerini kapattı. Geri çekildiğinde küçüğünün burnunun ucuna, parmağıyla hafifçe vurdu. Jungkook, ne olduğunu anlayamamıştı. Anlamak da istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WorldWide Funny Guys •BTS Texting•
FanfictionJin: Yemek hazır! Namjoon: Seni yiyebiliyor muyuz? Jin: Hayır. Namjoon: İyi o zaman akşam sen beni yersin hahah Jin: 😈 Taehyung: Aile var Jin: Kıskanma ne olur, Jin: Çalış senin de olur. Jungkook çevrimiçi --------- Multishipper gibiyiz, içeride h...