Ecevit'in evinden karakola kadar çok fazla yol vardı, Deniz yürümek istedi. Boşluk hissi.. Yavaş yavaş başka duygular ile dolmaya başladı. Korku, evet korkuyordu. Silah, parmak izi, tutuklanmak bunlar onu korkutuyorlardı. Ama hiçbiri Ağca'yı tutuklarken ki korku kadar keskin bir his vermiyordu. Ona sormak istediği bir çok şey vardı. En basitinden; neden böyle bir şey yaptığıydı? Neden inkar etmeyip, suçu kendisi işlemiş gibi kabullenmişti?
Karakolun önüne gelince duraksadı. Gerçekten kimin yaraladığını öğrenmiş olabilirler mi diye düşündü. Artık kaçış yoktu. Bir şekilde bugüne kadar bir şeylerden kaçabilmişti, duyguları hariç. Ama şimdi kaçış yolu yoktu, bu sefer o çok sevdiği dostlarının gözünde de kaçış yolu göremiyordu. Ve bu sefer o kaçışı istemiyordu.
İçeri girdi ve masada duran polisin yanına gitti. "Ben Ağca Demir ile görüşecektim."dedi kısık sesi ile. Polis bir süre Deniz'in yüzüne baktı ardından kafası ile gel işareti yaptı. Ağca, Deniz'i görünce ayaklandı ve şaşkınca baktı. "Çok zamanınız yok."dedi polis memuru uzaklaşmadan önce. Deniz demir parmakların önünde bir süre durdu. Ardından kimseyi umursayarak bağdaş kurdu oturdu ve Ağca'nın da oturmasını bekledi. Ağca da etrafa şaşkınca baktıktan bir süre sonra demir parmakların içinde Deniz'in karşısına oturdu. "Ne işin var burada? Düşündüğüm şeyi yapmadın değil mi?" Ağca korkuyordu. Deniz'in gelip buraya her şeyi itiraf edecek olmasından, onun zarar görmesinden korkuyordu.
"Silahı bulmuşlar evde, benim parmak izlerimi bulacaklar zaten." Deniz gözlerini Ağca'nın üstünde gezdirdi. İyi olup olmadığını kontrol etmek istedi. Ağca'nın gözleri korku ile açıldı ama Deniz buraya onu konuşmaya gelmemişti. İnsan yaptığı her yanlışın bir gün bedelini öderdi. Deniz bunun için hazırdı da zaten. Tutuklanmak onun için üzücü, yıkıcı bir şey olmayacaktı.
"Neden inkar etmedin?"diye sordu bakışlarını yerden kaldırıp Ağca'ya bakarak. Ağca gülümsedi ve sessiz kaldı. "Ağca, yapmadım diyebilirdin." Deniz bir şey duymak istiyordu. Kendini onun yerinde düşününce onun için ya da bir dostu için böyle bir şey yapabileceğini aklına sığdıramıyordu çünkü. Ağca'nın bunu yapmasının nedenini merak ediyordu. Ağca bir şey demeden bir süre Deniz'i izledi.
"Özlem cidden öyle bir şey yaptı mı?"diye sordu. Deniz'in gözlerine yalvarırcasına bakıyordu. Sanki hayır yapmadı deme hemen inanacak gibiydi. Öyle olmasını diliyordu Ağca. Ama Deniz bu sefer ona istediği cevabı vermeyecekti. "Yaptı."dedi. Ağca kafasını önüne eğdi ve öyle kaldı bir süre. "Ama Ecevit'i vuran benim. Ecevit'in ileride şikayetçi olacağı kişi de benim."dedi Deniz. Bir elini parmaklarından içeri soktu. Ağca'nın sakalları çıkmaya başlamıştı. Elini onun yanağına koydu. Ağca kafasını kaldırdı. Gözlerini kapatmış olan Deniz'in yüzüne baktı. Eski Deniz geldi gözünün önüne. Ne kadar değişmişti, ne kadar solmuştu öyle. Ağca bunu bu kadar zaman nasıl da fark edememişti.
Deniz gözlerini açtı. Bir süre birbirlerine baktılar. Deniz bir türlü karşısında ki adamın ne hissettiğini ne düşündüğünü anlamıyordu. Delice anlamak, bilmek istiyordu ama.
"Tek bildiğim şey ne biliyor musun?"diye sordu Ağca. Ama bu cevabını beklediği bir soru değildi. O yüzden de Deniz cevap vermedi, bekledi. "Üç kişinin kalbimde her şeyden çok yer edindiği. O üç kişi için canımı bile verebileceğim." Durdu. Yanağında ki Deniz elinin üzerine elini koydu ve aşağıya indirdi. "Sende o üç kişiden birisin Deniz'im." Deniz'in elini kalbinin tam üstüne koydu.
"Kabul ediyorum; kalbim senin için eskisi gibi atmıyor. Bir garip atıyor artık senin için. Ama her şeyden önce sen benim dostumsun, yoldaşımsın. Siz benim tutunduğum tek şeysiniz. Ben senin neşeni, sözlerine tutundum hep. Eskiden sen ne dersen o olurdu. Bir şey istediğimizde sen söylersen olur sanırdık. Sanki elinde sihirli bir değnek vardı. Sonra büyüdün hepimizin neşesi oldun. Biz büyüdükçe durgunlaştık, sessizleştik. Sen bizim sesimiz oldun. Sen tam hayatımın merkezindesin Deniz. Bu ne olursa olsun, istersen şimdi kafama silah dayasan bile değişmeyecek." Durdu.
Deniz'in elini sıkıca bastırdı kalbini üstüne. "Bu yolun sonrasını bilmiyorum ben belki ama bu kalbin içinde senin olduğunu ve benim bir süredir seninle nefes alıp verdiğimi biliyorum. Oysa ben ne kadar muhtaçmışım senin sesine, senin kokuna ki o kadar sene bunu fark edememişim."
Deniz tepki veremedi. Hayatı boyunca belki de bu cümleleri duymak istemişti. Ama bu şekilde; demir parmaklarının arkasında sevdiği adam varken değil.
"Süreniz doldu." Polis'in sesi ile ikisi de aniden ayaklandı. Deniz etrafa bakındı iyice. Kendisi de buraya gelecekti er geç. Gülümsedi Ağca'ya ve arkasını döndü. Ağca arkadan Deniz'in tokasını çekti. Deniz'in saçı açılırken arkasını döndü. Ağca elinde birkaç tel saç kalmış tokasını gösterdi. "Bende kalsın."dedi ve ardından oturduğu yere geri oturdu.
Deniz bir şey demeden polisinde göstermesiyle çıktı oradan. Bir süre daha karakola bakındıktan sonra dışarı doğru ilerledi.
Dört arkadaşının her zaman buluştuğu yere doğru yönlendirdi ayaklarına. Kilyos da ki uçurum onlar için bir kaçış noktasıydı. İstanbul'un o gürültüsünden uzaklaşmanın yoluydu. Burada kafalarının içinde ki gürültüleri de sustururlardı. Saatlerce bazen de bir gün boyunca öylece otururlardı.
Deniz şimdi oraya gelmişti. Onların binbir anısına ev sahipliği yapmış yerdeydi. Beraber burada oturdukları anlar geldi gözünün önüne. 10 yaşlarından bu yana can ciğer olmuş dört gencin birden neden bu kadar birbirlerine yabancı olduğunu anlamıyordu. Sadece Deniz böyle hissediyor olabilirdi de. Belki de her zamankinden daha yakındılar birbirlerine.
Uçurumun en ucuna geldi. Zaten hayatları boyunca uçurumun ucundaydılar. Bir adım daha atsalar, bir hayal daha kursalar aşağıya düşeceklerdi.
Kafasını gökyüzüne çevirdi. "Neden anne? Neden baba?"diye sordu. Hayatında birçok kez bu soruyu sormuştu. Belki onlar şuan hayatında olsalardı bunlar olmayacaktı. Duygularının, yaşadıklarının altında bu kadar ezilmeyecekti. Bu kadar darmaduman olmayacaktı. Gözyaşları gözlerine hücum ederken dizlerinin üstüne çöktü.
Kaybetmenin diğer adıydı büyümek. Kendini, sevdiğini, dostlarını hatta hayatını kaybetmek.. Herkes bir kere de olsa keşke hiç büyümeseydik, çocuk kalsaydık hep demiştir çünkü. Büyüdükçe bir şeyleri anlıyordun. Mesela neden kavga edildiğini, bazı şeylerin
içini nasıl yakabileceğini anlıyordun.Kaybettikçe ayakta kalmak zorunda olduğunu, yeri gelince sırtını dayayacak kimsenin olmadığını öğreniyordun. Ne yaşarsan yaşa, neyin altından kalkamazsan da her türlü yola devam etmek zorunda olduğunu öğreniyordun. Tarihlerin, saatlerin hiç durmadan ilerlediği bu hayatta mola vermek diye bir şeyin olmayacağını öğreniyordun. Hiçbir zaman bir kazananın olmadığını ve hep kendine yenildiğini anlıyordun büyüdükçe.
Büyüdükçe yeniliyordun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNETİN ÇOCUKLARI
Fiksi Remaja"Betimlemelerin çoğunu kaldırdığım ve ağlayarak bitirdiğim hayatımda hep kelimeleriyle var olacak dört çocuk;" ------- Cehennemde kaybolan cennetin çocukları. "İnsan hayatı kalp ritmine benzer. Monitörde görünen düz çizgi senin öldüğünün işaretidir...