BÖLÜM-33 🖤 HAVUZ

13.8K 617 131
                                    

Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤

***

Alparslan'a endişeyle baktım. Benim endişemin aksine o her zaman ki sert ama bir o kadar da rahat bakışlarıyla yüzümü inceledi bir süre. Yemeğim dakikalar içerisinde tazelenmiş, garsonlar etrafımızda pervane olmuşlardı resmen. 'Alparslan'ın gücü' diye düşündüm içimden. Her yerde gücünü ve ağırlığını ortaya koyuyor, özellikle insanların üzerinde bunu göstermekten asla geri durmuyordu.

Yemek lezzetli görünsede önce ki iştahım kalmamıştı. Alparslan, masanın altından elimi tuttu ve çenesini hafif öne iterek yemeğimi işaret etti.

Gözlerim yeniden yemeğime kaydığı sırada Burak, "Elif'in beni yanlış anlamasına sebep olan ortak arkadaşımız." dedi ve o an tüm sinir hücrelerimi harekete geçirdi. Elime saniyeler öncesi aldığım çatalı öfkeyle sıktım.

Allah'ın belası neden susmuyordu ki. Nefesimi tuttum. Gözlerimi, çatalı sıkmaktan beyaza dönmüş parmak boğumlarımdan çevirerek ona baktım. Onunda bakışları anında beni buldu, gözlerinden hiçte hoşuma gitmeyen duygular geçti. Dağ evinde olanların intikamını almak için gelmiş gibiydi. Tam ona göre aşağılık bir davranıştı.

Yüzünü tekrar dedeme çevirdi ve
"Bu ortak arkadaşımız," diyerek kendini yinelediğinde telefonu çaldı. Cebinden telefonunu çıkarıp ekrana kısa bir bakış attı. Kaşları çatılır gibi oldu, sonra eski haline geri döndüğünde, "Afedersiniz, buna bakmam gerek." dedi ve cevap beklemeden hızla masadan kalktı. Bizden oldukça uzağa gitmişti. O an takım elbise giydiğini fark ettim.

Telefonunu açtı, konuşmadan karşı tarafı dinledi bir süre. Yüzünde saniyeler içerisinde düşünceli bir ifade belirdi ve gözlerini yere dikti. Yüzünün sağ tarafında kulağına yakın yerde küçük sayılamayacak kadar uzunlukta bir iz vardı. Onu en son gördüğümde yoktu, Alparslan mı yapmıştı? Görünen o ki yaraları da iyileşmişti. Alparslan onu vurmuştu ve daha bilmediğim neler yapmıştı, buna rağmen halâ hayatta oluşu ilginçti.
Bir süre sonra yere diktiği gözleri Alparslan'ı buldu. Duyduğu şey hoşuna gitmemiş, onu öfkelendirmiş gibiydi.

Suratı ürkütücü bir hal aldı. Her an Alparslan'a saldıracakmış gibi duruyordu. Merakla Alparslan'a baktım, donuk bakışlarını ondan çekip bana çevirdi. İrkildim. Bana böyle bakması beni rahatsız ediyordu.

Gözlerim tekrar Burak'a kaydı, telefondaki kişiye bir şey söyleyip telefonu kapattı ve bize doğru gelmeye başladığında birden Alparslan'ın eli, elimin üzerine kapandı. Elimi hafifçe sıkmasaydı bunun güzel bir jest olduğunu düşünebilirdim. Başını bana doğru eğdiginde sertçe, "Bakma ona." diye beni ikaz etti. Gözlerimi devirdim, onun bu tavrına. Dedem, hafifçe boğazını temizledi. Kendimi toparlayıp elimi geri çektim. Kirpiklerimin altından dedeme baktığımda sert bir nefes aldı. Onun bazı tavırlarına gerçekten anlam veremiyordum. Sanki o anneannemin elini hiç tutmamıştı, niye herşeyim gözüne batıyor diye sürekli kendimi sorguluyordum.

Burak'ın sesini yeniden duyunca yanımıza geldiğini fark ettim. "Özür dilerim efendim, işimde küçük bir pürüz oluşmuş. Gitmem gerekiyor, yarın akşam sizi ve ailenizi yemeğe davet edebilir miyim? Belki Elif ile ortak arkadaşımızdan bahsederiz size."
derken yüzünde ki muzip ifadeyle Alparslan'a bakıyordu. Öfkesi geçmiş gibiydi ya da iyi saklıyordu.

Dedem sessizce ayağa kalktı ve usulca nefesini geri verirken, "Yarın akşam müsait değiliz Burak." dedi, "Davetin için teşekkür ederim."
Dedemin kibar cevabı, ciddi yüz ifadesiyle ortaya serildi. Keyifle geriye doğru yaslandım. Burak, bu durumdan hoşlanmamıştı. Suratında oluşmaya başlayan hoşnutsuzluğu büyük bir ustalıkla bertaraf etti ve hepimizle kısaca vedalaşıp gitti.

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin