1.
“Hadi ama Jaemin, eğlenceli olacak!” diye sızlandı Donghyuck. Jaemin kafasını hayır anlamında salladı ve önündeki boş kağıda bakmaya devam etti. “Çok sıkıcısın, böyle giderse kendine bir erkek arkadaş bulamayacaksın.” diye mırıldandı Hyuck. Jaemin ürperdi ve titreyen elini masaya koydu. “Bir süre daha isteyeceğimi sanmıyorum. Tek yapmam gereken şu aptal tezi bitirmek.” diyerek cevapladı arkadaşını.
“Pekâlâ senin kaybın.” diye mırıldandı Hyuck. Deri ceketini giydikten sora kapıyı açtı. “Her neyse, ben gidiyorum. Muhtemelen yarın görüşürüz. Seni seviyorum.”
**
“Bana yalan söyledin!” etrafındaki insanları umursamadan telefona doğru haykırdı Jaemin. “Yalan söylemedim Jaemin, gerçeği çarptırdım.” diye cevapladı Hyuck. “Ahhh, senden nefret ediyorum.”
“Ben de seni seviyorum!” Hyuck bağırırken Jaemin inleyerek telefonu kapattı. Etrafına göz gezdirdi. Büyük bir salonda, bir grup tanımadığı insanla beraberdi ve bunun tek suçlusu Hyuck’tu. Salonun ortasında büyük bir sehpa, sehpanın üzerinde de bir sürü bira şişesi vardı. Koltuklar – iki tane üçlü, iki tane de tekli ve bir tane de ikili – zevk sahibi biri tarafından seçilmişti. Duvarda her hâlinden pahalı olduğu belli olan birkaç tablo asılıydı. Kendini oyalamak için tablolara göz gezdirmeye karar verse de sıkılarak bırakmıştı.
“Pekâlâ Jaemin.” dedi kendi kendine ve odada kaç kişi olduğunu saydı. “En fazla on kişi olacağını söylemesine rağmen nereden baksan en az on beş kişi var bu odada. Harika, harika, harika, harika…” diye devam etti nefesleri arasında, “Üstelik yabancılar da var. Bayılacağım galiba!” dedi sakinleşmeye çalışarak.
“Kendi kendine konuşuyorsun, aşırı derece de terliyorsun ve gerginsin. Konuşmana bakılırsa ırkçısın da, ha?” Jaemin arkasından gelen sesle nefesini tuttu. Biri onu duymuştu – tabii ki duyacaktı, o kadar yüksek sesle konuşmuştu ki… Konuşana bakmak için arkasına döndü. “Ihhm, hayır?” diye fısıldamıştı Jaemin. Çocuk kendisinden kısaydı; kumral saçları, ince burnu vardı. Ve o dudakları… İnce olmasına rağmen şekilli görünüyordu. Terli ellerini pantolonuna silerken yutkundu.
Kumral olan gözlerini kıstı ve kaşlarını çattı. “Sen kim oluyorsun?” Jaemin elini uzattı ve gülümsemeye çalıştı. “Şey – ben Donghyuck’un arkadaşıyım.” Çocuk Jaemin’in havadaki elini sıktı ve ona minik bir gülümseme verdi. “Oh, Jaemin! Sen de mi buradaydın?” Jaemin kendisine seslenen Jaehyun’a el salladı. “Uzun süredir görüşmüyorduk. Nasılsın?”
“İyi olmaya çalışıyorum hyung, teşekkürler.” Jaemin gülümseyerek konuştuğunda kumral saçlı çocuk Jaehyun’a doğru eğildi ve kulağına bir şeyler fısıldadı. “Eee, mezun olabildin mi?” diye sordu Jaehyun, uzaklaşan kumral saçlı çocuğun ardından. “Bay Lee, bu yıl da kalırsam beni mezun etmeyeceğini söyledi.” Jaehyun kahkaha attı ve Jaemin’in omzunu okşadı.
“Gel diğerleriyle de görüş. Eminim seni özlemişlerdir!” diyerek Jaemin’in salonun diğer köşesine itekledi. Birkaç dakika sonra Jaehyun, Yuta ve Taeyong’la beraber eskileri yad ediyordu Jaemin. Biraz daha onlarla takıldıktan sonra yalnız kalmanın en iyisi olduğuna karar vererek boş bir köşeye çekilmişti. Donghyuck söz verdiğinden biraz daha geç kendini gösterdiğinde Jaemin buna şaşırmamıştı. Saçları birbirine girmiş, yanakları kıpkırmızı ve gözleri ışıl ışıldı. Ve parmakları Mark’ın parmakları arasındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poems & more 「renmin」
FanfictionJaemin'in mezun olması için gereken tek şey aşk hakkında tez yazması ancak ne zaman eline kalemi alsa yazabildiği tek şey Renjun'in güzelliğini anlatan şiirler ya da Jaemin beş kez kendi duygularından kaçıyor ve bir kez onları kabulleniyor [11.04.20...