5.Bölüm

42 5 46
                                    

Biraz geç geldi biliyorum ama zaten okuyan yok. Bu yüzden yazma hevesim olmuyor. Okuyucu sayım düşüyor. Hatta kurguyu okuyan bile olduğundan şüpheliyim artık. Eğer bu bölümü yazdığımdan uzun bir zaman sonra bu kurgu gelişirse bunu görüp mutlu olurum. Umarım kısa sürede büyürüz. Bu arada lütfen yorum yaparken hatalarımı da söyleyin. İyi okumalar dilerim.

*

"Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı,

Armağan gibiydiler..."

Bir Hafta Sonra

Bazen gerçekten yaşadıklarımızı düşününce aklım el vermiyor. Nasıl bir insanın özel güçleri olabilirdi? Nasıl bir insan tek bir dokunuşla birinin canını alabilirdi? Peki her şeyi geçtim, neden bizdik? Bu aptal şeyin sahibi neden bizdik? Gidip yoldan geçen birine neden bunlar olmamıştı? Tek umudum bu şey yüzünden hiçbirimizin zarar görmemesiydi ve bunun için gerekirse canımı bile vermeye hazırdım.

"Al bakalım." Oğuz'un elime verdiği vişneli suyla birlikte onu dükkanın önünde beklerken ki düşündüklerime son vermek zorunda kaldım. Fakat bu onları bir daha düşünmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

"Ne düşünüyorsun?" Oğuz'un sorusuyla adımlarımı biraz daha yavaşlatarak önümde duran kaldırıma oturup ona cevap vermeye hazırlandım.

"Hiç." Baya hazırlık yapmışım bu cevabı vermek için. Kimse böyle bir cevap veremezdi.

"Vişneli suyunu neden içmiyorsun?" Oğuz'a biraz baktım. Şükür ki biraz daha bakınca anlamıştı.

"Hee, yanında atıştırmalık yok. Doğru."

Zeki çocuğum benim.

"Peki ne yapacağız?"

"Son kalan paramla sana onu aldım." Oğuz'un dedikleriyle aklıma bir şey gelmişti. Canım beynim, arada unutmamayı biliyordu

"Oğuz?"

"Efendim?"

"Senin baban varlıklıydı, bankada parası vardır değil mi?" Oğuz bana biraz baktı, ve sonunda sanki dünyanın en iyi fikrini bulmuşum gibi kocaman sarılıp "Aferin lan sana," dedi. Ben mi gariptim bilmiyorum ama lan kelimesini kullanması birsürü sevgi kelimesini kullanmasından daha çok hoşuma gidiyordu. Şimdi düşündüm de baya garipmişim.

"İyi de benim üzerime yapmamıştır ki."

"O zaman bizde senin üstüne yaparız."

"Nasıl?"

"Önce şu Toprak ve Mesih nerede onu bulmalıyız." Oğuz sırıtınca anlamadım. Ne
düşünüyordu bu salak?

Kafasına hafifçe vurup "Ne düşünüyorsan söylesene," dedim.

"Ah, bu da can Rüya acıyor."

"Tamam bir daha vurmam özür dilerim, şimdi söyle."

"Gel benimle gidince görürsün."

Önce kendi kalktı, sonraysa beni elimden tutup kaldırdı. Elimizi sallaya sallaya sanki küçük çocuklar gibi sokaklarından arasından geçiyorduk.

"Çok karanlık."

"Gece olduğu için olabilir mi?" Oğuz bana garip bir şekilde bakınca ne demiş olabileceğimi düşündüm fakat bulamadım, çünkü kötü bir şey söylememiştim.

"Ne kadar da zekisin sen öyle." Kinayeli konuşmasından sonra sırıttım.

"Öyleyim."

Aramızda kısa ve durgun bir sessizlik olduktan sonra tekrar konuştum.

ÖLÜM / KâbusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin