eighteenth of January, nineteen seventy-one

295 44 20
                                    

*~*~*~*~*

18.01.1971, Pazartesi

Sabah yedi suları, Kütüphaneye doğru uzanan yollardan biri

Güneş bulutların ardından göz kırparken

Ayla


"Sweet creature... wherever I go, you bring me home..."

Ayla kendi kendine mırıldanarak yürümeye devam etti. Elinde sıkı sıkı çiçeklerini tutuyordu. Bu kırmızı kasımpatılara üç günde hemen alışmıştı, bugünse bu çiçekleri evinin kapısında bulmuştu. Bu dördüncü buketiydi.

Tekrardan çiçekleri kokladı. Tanrım, çiçekten çok onun kokusunu duyuyorum... Bu ona çektirdiğim acıların bedeli mi?.. diye düşündü. Onları Harry'nin getirdiğini bilmiyordu.

Çektiği en güzel bedel olabilirdi.

Kepenkleri açtı, bu sırada çiçekleri hala taşıyordu. Kapıyı omzuyla hafifçe ittirerek kendine geçebilecek kadar büyük bir boşluk yarattı ve hızla içeri süzüldü. Buketini masaya bırakıp gülümseyerek işe koyuldu.

Ayla, buketlerin geldiği günden beri kendini çok daha iyi hissediyordu. Harry de kendine yeni bir hayat kurmuş olmalıydı, yani o da mutlu olmalıydı...

En azından o öyle sanıyordu. Çünkü Harry o sıralarda kütüphanenin etrafında Ayla'yı görebilme umuduyla dolaşıyordu. Çaktırmadan içeriye bakıyor, yavaşça yürüyordu. Ancak bir türlü onu görememişti.

Huysuzlanarak yürümeye devam etti, ne olurdu onu saçlarını savurarak yürürken görse... Hazır sayılı güneş görünen günlerden birindeyken saçları güneşin ışığını yakalasa, parıldasalar...

Harry bunun düşüncesiyle keyfinin yerine geldiğini hissetti.

Gülümserken bir anda bir el sertçe omzuna vurdu, "Yine buradasınız..."

Harry irkilerek arkasına döndü. Hızla hayal aleminden gerçek hayata dönerken olduğu yerde zıpladı.

Judd kıkırdadı.

"Gülmeyin," diye homurdandı yüzünü ovuştururken. Bir yandan da gözü kütüphanedeydi. Ona görünmekten çekiniyordu.

"Neden yanına gitmiyorsunuz?" diye sordu, "İkinizin de birbirinize karşı boş olmadığı belli..."

"Bu sandığınız kadar basit bir mesele değil," diye yanıtladı onu Harry, "Benden uzak durmamı o istedi, ancak ben bunu beceremiyorum. Günlerdir kendimi burada buluyorum. İşte tam burada."

Judd'ın da keyfi kaçmıştı şimdi, epey tatsız bir durumdu.

"Siz belki biliyorsunuzdur!" diye mırıldandı büyük bir umutla Harry, "Yani... neden bunu istediğini."

Judd üzülerek başını olumsuzca salladı, "Ne yazık ki bilmiyorum. Ben yalnızca bir çalışanım, işe de geçtiğimiz hafta başı başladım."

Harry'nin de yüzü düştü, Judd'ın yalnızca bir çalışan olduğunu ister istemez düşünmüştü. Ancak yine de umut etmişti işte.

"Su yolunu bulur derler, eminim öyle ya da böyle her şey yoluna girecektir," diye mırıldandı Judd. Artık gitmesi gerekiyordu, nazikçe Harry'nin omzunu sıvazladı ve ondan birkaç adım uzaklaştı.

"Teşekkür ederim..." diye mırıldandı Harry, cümlenin sonu Judd'a adını sorar nitelikteydi.

"Judd Murphy."

englishman | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin