SareHastaneden çıkıp eve geçerken Paşa'nın dalgın, sessiz hali kendimi diken üzerinde hissetmeme sebep oluyor. Havuza düştüğümde Barış'ın yanımda olmasına takıldığını bildiğimden konunun açılmaması için bende özellikle sessiz kalıyorum. Son kontrollerimi yapan doktor arkadaşımın yanımda olmasıyla ilgili ne kadar şanslı olduğumdan bahsederken onun Barış'a olan bakışları minnettarlıktın çok uzaktı. Onun gibi bir adamın anlattıklarımla yetinmesini beklemek iyimserlik olsa da okul hayatım için şimdilik bazı şeylerin gizli kalması gerekiyor. Araba bahçeye girdiğinde daha durmadan kapım açıldığında Enes'i buluyorum karşımda.
"Gel bakalım sakar."
Çıkmam için elini uzattığında 'Enes, sen çekil.' Diyor Paşa. Arabanın etrafından dolaşıp yanımıza geldiğinde uzattığım elimi es geçip üzerime doğru eğiliyor. Kolunu belime doladığında yardım edeceğini düşünürken bacaklarımın altından tutup kucağına alıyor birden. Düşme refleksiyle kolumu boynuna sardığımda yakınlığımız yüzünden dudaklarım yanağına sürtünüyor. Alışık olduğum kokusu göğsümün üzerinde bir ağırlığa sebep olurken iç çekmeden edemiyorum. Aldığım derin nefes eşliğinde göğsüm kıpırdanırken bir an donup kalıyor olduğu yerde. Unuttuğum yakınlığımızı belimi sıkıca saran kolları hatırlatırken heyecandan 'Ben yürürdüm...' Diye biliyorum sadece. Başını çevirip uzun uzun yüzüme baktığındaysa tek söyledi 'Böylesi daha iyi...' oluyor.
Biz eve yöneldiğimizde Enes arabayı park etmek için geride kalırken Zübeyde anne ve Asım amca kapıda karşılıyor bizi. 'Ah güzel kızım benim. Paşa hastaneye gelmemize izin vermedi. Nasılsın iyi misin?' Derken ne kadar endişelendikleri her hallerinden belli.
"Endişelenmeyin iyiyim ben sadece havuza düştüm."
Bütün çalışanlar aynı anda geçmiş olsun dileklerinden bulunurken utançtan cevap vermek yerine sadece gülümsemekle yetiniyorum. Paşa'nın kucağından tam kapıdan geçmek üzereyken 'Aman Paşa yavaş!' Diye uyarıyor Zübeyde anne. İçeri girip merdivenleri çıkarken peşimizden gelip yatak odasının kapısını açıyor hemen. Paşa beni yatağın kenarına bıraktığında Zübeyde anne şefkatle saçlarımı okşuyor.
"Güzel kızım benim nasıl da bitkin düşmüşsün. Ben şimdi hemen sana bir şeyler hazırlayayım yedikten sonra yatar uyursun."
Paşa yatağın yanına yere çöküp ayakkabılarımı çıkarmaya başladığında ben şaşkınlıkla onu izlerken o, 'Anne birkaç gün sadece çorba içebilir.' Diye uyarıyor.
"Tamam oğlum."
Zübeyde anne odadan çıktığında bile ben hala Paşa'yı izlerken bir zamanlar yüzüme bakmaya tenezzül etmeyen adama ne olduğunu düşünmeden edemiyorum. Garip olansa şuan ki yakınlığımıza rağmen aramızda büyüyen bir uzaklık varmış gibi geliyor olması. Özenle çıkardığı ayakkabılarımı kenara koyup bileklerimden tutuyor bu defa. Yavaşça yerden doğrulurken ayaklarımı yatağın üzerine çıkarıp hemen yanıma yatağın kenarına oturuyor. Dalgın bir halde birleştirdiği ellerini izlerken hiç kıpırdamadan hatta nefes bile almadan bekliyorum öylece. Bir süre sonra 'Artık biraz dinlenmelisin...' Dediğinde tam itiraz etmek üzereyken bakışları beni buluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alma Ahımı
Ficción GeneralEvet bayım kuşları severim Ve siz benim gökyüzümsünüz... Cemal Süreya