eight

15.5K 1.3K 386
                                    

Kucağımda telefonum, artık titremeyen ellerim dizlerimin üzerinde hareketsiz, boş bakışlarım sol tarafımdan vızır vızır geçen araçlarda...

Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir süre boyunca öylece kaldım. Ne ağlayabildim, ne bağırabildim, ne sinirlenebildim... Sanki ruhumu, düşünebilme yetimi ve hislerimi bir anda kaybetmiştim.

Bu Taehyung'la aramızda geçen ilk  kavga değildi, biz boşanana kadar son da olmayacaktı. Benim hesapsızca kırılmamın, dağılmamın, içerlememin sebebi onun ilk defa bu kadar ileri gitmiş olmasıydı. Tartışsak bile hatta haddinden fazla sinirlenmiş olsa bile ağzından çıkan tek şey tutamadığı küfürler olurdu, hiçbir zaman bana şahsi bir söylemde bulunmazdı.

Her şeyin bir ilki varmış ki bugün bana hem salak hem de zavallı demişti. Aslında bakıldığında basit ve hafif kelimelerdi bunlar ama bu kelimelerin muhattabı siz olunca, hele ki bu kelimeleri söyleyen kişi değer verdiğiniz bir insan olunca öyle ağırlaşıyorlardı ki sanki gelip hep birlikte bütün uzuvlarınıza tokat misali çarpıyorlardı.

Solumdan son sürat geçen tırın ani ve keskin korna sesiyle yerimde sıçrayarak dünyaya döndüm ve sanki zaman tekrar akmaya başladı. Bir süre gördüğüm her şeyi hafızama kazımak istercesine etrafıma; direksiyona, göstergelere ve önümde uzayıp giden yola baktım.

Hemen sonra silkinerek kendime geldim ve kucağımdaki telefonumu alıp yanımdaki koltuğa attım. Tutuk hareketlerle kontağı çevirip motoru çalıştırdıktan sonra sinyal verdim ve usulca araç kalabalığının arasına karıştım. Nereye gideceğimi bilmiyordum ama nereye gitmeyeceğimi çok iyi biliyordum.

Ben arabayla dolanıp duralı yaklaşık on dakika olmuştu ki telefonumun artık duymaktan iğrendiğim gürültülü zil sesi sessizliği doldurdu, ekrana yan bir bakış attığımda Taehyung'un annesinin aradığını gördüm. Sağ elimi direksiyondan ayırarak telefonuma  uzattım, gözlerimi yoldan ayırmadan telefonu kavrayıp kilit tuşuna bir süre basılı tuttum. Telefonum gelen kısa titreşimin ardından tamamen kapanınca elimi tekrar direksiyona koydum ve hızımı arttırdım.

Yaklaşık yarım saat kadar hedefsiz bir halde yol aldım. Hemen sonra bir otele gitmeye karar verdim ve evlenmeden önce annemlerle birkaç kez konakladığımız, şehir dışında kırsalın içinde kalan otele doğru çevirdim rotamı.

Radyoda kanalları yoklaya yoklaya, direksiyonu sıkan beyaz ellerimin belirginleşen kemiklerini hafızama kazıya kazıya bir saat kadar yol aldım. Nihayetinde lüks otel elli metre kadar ötemde göründüğünde hızımı düşürdüm ve otelin açık otoparkına girip park ettim arabamı.

Araçtan indim, yüzüme çarpan soğuk havadan dolayı hızlı adımlarla binaya yürüyüp güvenlikten geçtim ve resepsiyona vardım. Yorgun bir sesle bir gece için tek kişilik oda istediğimi belirttim ve önündeki bilgisayarla uğraşan genç görevliye kimliğimi uzattım. Ücreti de kredi kartımla ödedikten sonra nihayetinde 69 numaralı odanın anahtarlarını aldım.

Solumda kalan dar koridora ellerim ceplerimde sapıp kapıları açık halde bekleyen asansöre bindim ve 6.kata bastım, kapılar yavaşça kapandı ve ardından hızla yükselmeye başladım. Az sonra duran asansörden indim ve koridorun sonunda duran 69 numaralı odaya doğru yürüdüm, kartı okutup kapı kolunu indirdim ve  içeriye ilk adımımı attım. Girer girmez gül esintili yumuşatıcı kokusu burnuma çarpınca istemsizce dudaklarım kıvrıldı, güzel kokuları seviyordum.

Odanın ışıklarını açmadan kapıyı ardımdan kapattım ve yaşadığım her şeyin bir kabus olmasını dileyerek, gözlerimi araladığımda kendimi dört ay öncesinde bulmayı büyük bir arzuyla düşleyerek tek kişilik yatağa, uykunun kollarına bıraktım kendimi.

from the rough × taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin