"Ah, Hasret... Ne kadar dolu dolu bir hayatı vardı onun. Anlatsak ne kadarını anlatabiliriz ki? Kumral saçlarının arasından mavi gözleri parıldar, iyilik dolu gözleri her bir bakışından anlaşılırdı."
"Küçük bir bebek. Anası var, babası var. Ne yetim ne de öksüz bir yavru bu. Maddi durumları desek gayet yerinde. Normal bir aile, işte geçinip gidiyorlar. Ha kendimi tanıtmayı unuttum; ben bir hayat araştırmacısıyım. Bazı kişilerin heyecanlı hayatlarını kağıda aktarırım.Neyse, bir süredir hayata yeni başlayan bu bebeği izliyordum. Baktım hayatlarında heyecan yok, izlemeyi bırakayım dedim kendi kendime. Ben bunları düşünürken bir adam ve kucağında küçük bir yumrultu ( sanırım bir bebekti ) fırtına gibi esti gitti. Adamın siyah paltosunun uzun yakaları kalkık, bebeğin üstünde ise büyük, siyah bir çarşaf örtülüydü.
Adam yürürken görünüp kaybolan silah içimi alt üst ediyordu. Bebeğe bir şey yapabileceği açıkça görülüyordu. O zaman nasıl bir cesaretle onların peşlerinden gittim ben de bilmiyorum. Çünkü adam da, gittiği yer de pek tekin görünmüyordu. Neyse, yaptım bir delilik işte.
O küçük bebeğin başına neler geleceği hakkında aklıma gelmeyen şey yoktu. Onu satabilir, organlarını kullanabilirlerdi. Bayağı bir yol yürüdükten sonra büyük bir kapının önüne geldik.
İyi bir çalılık bulup hemen saklandım. Çok şanssızdım, çalı dikenliydi. Canım çok yanıyordu, ama ses çıkarırsam asıl o zaman canım yanacaktı. Adam talimat verdi ve büyük kapı gıcırdayarak açıldı. Büyük kapının ardında gördüklerim beni şok etti...Onlar içeri girdikten sonra kapı hemen kapatıldı. Bu telaş da neyin nesiydi? Herşey birbirine karışmışken ben içeri girmenin yolunu bulmaya çalışıyordum. Sonra bir kamyon geldi, farkettirmeden onun içine atladım. Kamyonun içinde hiç ummadığım şeyler vardı. Evet, içeriye girmeyi başarmıştım. Ama kendimi iyi hissetmiyordum, gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu sanki. Kamyonun içinde son hatırladığım şey kamyonun şoförüydü. Bir gaz maskesi ile bana baktığını görünce bir an öleceğimi zannetmiştim, kamyonun içindekileri, ve daha önce büyük kapının ardında gördüklerimi birleştirince korkunç bir şey ortaya çıktı.
Daha sonra gözlerimi bir yatakta açmıştım. Gerçi yatak sayılmazdı, bir tahta parçası desek daha doğru olurdu. Sonra kalkmaya çalıştım, kalkamadım. Çünkü ellerim ve ayaklarım inanılmaz derecede acıtan demirlerle sıkıştırılmıştı. Yanımda arkası dönük iki adam vardı.
Konuşmalarını dinlemek amacıyla uyanmamış gibi yaptım, tekrar gözlerimi kapattım:
- Bu adamın buraya gelip kamyona girmesi iyi oldu bizim için bir nevi.
- Nasıl?
- Aklını kullansana oğlum! Bu adam gelip koklamasaydı, o yeni bebeği kullanacaktık. Yani bir adam kazanmış olduk!
- Haa, evet doğru!Ahh, ne tür bir belaya bulaşmıştım ben! Artık ben de deneyler için kullanılacaktım! Artık ben de o gördüğüm kapının ardındaydım! Kalbim bir an durdu galiba, hiç bu kadar korkmamıştım, tir tir titriyordum! Adamlar benim tir tir titrediğimi görünce deneyin etkisi sanmıştı tabii, haha! Sonra patronlarına sonucu söylemek için yanımdan ayrıldılar. Hemen bir çözüm yolu aramaya koyuldum.
Yanı başımda duran bir pense vardı, belki demiri incitebilirdi, ama ellerim de, ayaklarım da kıpırdamıyordu. Umudu kesip beklemeye başlamıştım. O arada biraz kestirmişim herhalde ki uyandığımda kendimi başka bir yerde bulmuştum.
Gözlerimi açtığımda garip bir adam karşımda duruyordu. Gülmemek elimde değildi. Biraz tebessüm ettim, başımı eğerek. Adam bana yaklaştı, biraz da deneyden yanlış sonuç almalarını istediğim için yine tir tir titremeye başladım, ama bu sefer bilerek :) .
Adam bana şaşkın şaşkın bakmaya başladı. Pörtlek gözlerini daha da pörtleterek hem de. Sonra ben de gözlerimi pörtleterek ona bakmaya başladım.Sanki bir "göz kırpmama" yarışındaydık. Sonra dayanamadım gözlerimi kırptım, ağlıyordum, hem başıma gelen beladan hem de uzun süre göz kırpmamaktan. Daha sonra adam öyle bir kahkaha attı ki, bu adam gerçekten deli dedim yani. Ama altta kalmak istemediğim için ben de onun gibi, hatta ondan daha deli gülmeye başladım.
Sonra birden ciddileştim. "Nerede kaldı ciddiyet?" diye kendi kendime düşündüm. Ben ciddileşince o da ciddileşti. Bir deliyle oyun oynuyorum resmen diye düşündüm. Ama o da öyle düşünüyordu :D. Adam yine gözlerini pörtletti, yine yaklaşmaya başladı. Titremeyi düşündüm ama tekrar başa dönmek istemedim.
Yaklaştı ve durdu. Bir şeyler söylemek için ağzını açtı -üst iki dişi görünecek kadar- . Ööö, dedim. Çünkü ağzı fena halde soğan kokuyordu :P. Konuşmaya başladı:
- Seni sevdim koca adam. Eğlencelisin, aslında seni öldürmem gerek. Çünkü burada ne yaptığımızı öğrendin. Ama sana bir teklifim var; buraya gelirken ABO'yu gördün, değil mi? Abo o bebeği buraya senin de tahmin ettiğin gibi üzerinde deney yapmak için getirdi. Sen benim asistanım olabilirsin, dedi.Ardından bir çubuk soktu boğazıma, ama çok derin soktu yav! Şimdi adam bana zaten yakın ya, kustum üzerine! Soğan kokulu ağzı da açıkmış, en son yediğim havuçlar ile çorbanın şehriyeleri ağzına doluşmuş bir şekilde pörtlek gözleriyle bakmaya başlamıştı. Sonra ceketinin arkasında sakladığı silahı çıkarmıştı. Çok korkmuş gerçekten tir tir titremiş ve adama özürler yağdırmıştım.
Yanımızdaki adamlar - güya korumalar - kendi aralarında kikirdeşirlerken adam onlara bir baktı, bakış o bakış, patladı gitti! Bakışıyla onları susturdu, sonra bana baktı. Gözleri hiç bu kadar pörtlek, kaşları hiç bu kadar çatık olmamıştı. Özür dilemeyi bıraktım, ve sustum. Yaklaştı, yaklaştı ve ağız dolusu kusmuğu üzerime tükürdü! Bu hareketi hiç beklemediğim için gözlerim onunkinden bile pörtlek olmuştu. Ayrıca ağzım açık yakalamış, artık sadece havuç ve şehriye parçaları değil, adamın tükürüğüyle birlikte bir anda bu karışımı ağzımda bulmuştum. Adam yine o gülüşü yaptı. Ama dayanamadım, bu kadar delilik yeter diye düşündüm, çok yüksek bir sesle giriştim;
- SENİ ALÇAK! HEM ORADAKİ ZAVALLI KEDİLERİ, İNSANLARI, DAHA MİNİCİK BEBEKLERİ KENDİ DENEYLERİN İÇİN KULLANIYORSUN, HEM DE İŞ TEKLİFİ EDİYORSUN!(sesini biraz da olsa indirmişti.) Üstelik beni bile kullandın! Ben bir hayat araştırmacısıyım. İtiraf ediyorum, şu ABO dediğin adamını takip ettim. Haliniz içler acısı! Şu an onları takip etmekten, ve sana bu sözleri söylemekten bir zerre olsun pişman değilim.Sözlerimi böyle bitirmiştim. Adam ben konuşmaya başladıktan itibaren ciddileşmiş ve dikkatle dinliyordu. Bitirdiğimde ise ağzından bir kelime çıkmıştı. O an bir sarsıldım, ben ne yapıyorum diye bir düşündüm. "ÖLDÜRÜN!!!" komutu hala kulaklarımda çınlıyordu. İçimden ne geliyorsa söyledim işte, ah salak kafam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret
PertualanganBu hikaye farklı hikaye. İçinde ne ararsanız var. Macera, duygusallık, fedakarlık, espiri, acı... Macera ve espiri ön planda. Okursanız seversiniz, okumazsanız bakar bakar seversiniz :)))). Mutlaka seversiniz. Ama tanıtımı okuduğunuz sürece :D..