Balıkesir merkeze geldiklerinde indiler arabadan. “Ne kadar sessiz sakin.”diye kendi kendine söylendi Deniz.
İstanbul, sürekli ışıkları yanan şehir, ne kadar gürültülü ve boğucuydu. Şuan anlıyordu. Bir şehir insanı bu kadar yorabilir miydi? Yorabilirdi. Mükemmel güzelliği ile etkilerken aynı zamanda da boğabilirdi seni.
Deniz etrafa bakınan Bulut'a döndü. İçten içe ne kadar çökmüş ve bazı şeylerle cebelleşiyor olsa da hala dışarıya sert ve soğukkanlı olarak gözüküyordu. Sert görünüşünden hiçbir zaman taviz vermeyen o adam artık dağılmıştı. Deniz kendini suçladı. Bulut hep “Çok çalışmanın diğer adı mucizedir.”derdi. Çok çalışmıştı ve kendi mucizesini kendi gerçekleştirmişti. Beyaz önlüğün içinde ne kadar da muazzam gözükürdü. Ama şuan Deniz'in işlediği suç yüzünden her şeyi geride bırakmıştı.
Sanki hiçbir şeyin onun için değeri yokmuş gibi atmıştı bir köşeye. Hayallerini bırakıp Deniz'in elinden tutmuştu. “Özür dilerim.”dedi Deniz.
Bulut kafasını Deniz'e çevirdi ama bir şey demedi. Deniz'in kafasından ne geçiyor, ne düşünüyor, kendini nasıl yiyip bitiriyor biliyordu çünkü. Anlıyordu. Bulut bu hikayenin en çok seveniydi, bu yüzden de en çok kaybedeni de oydu. “Biraz ileride küçük market olduğunu gördüm internette, haydi.”dedi ve Deniz'in kapşonunu kafasına geçirdi. Sonra bileğinden tutarak ilerledi. İnternette baktığı gibi orada market vardı. İşlerini çok çabuk halledip arabaya geri döndüler. Kalacakları yere doğru yola koyuldular.
Sındırgı tabelasının biraz öncesinde durdurdu arabayı Bulut. Deniz'e döndü kemerini çıkartarak. Deniz anlamasa da bir şey demedi. Burada, onun yanında, her zaman güvende olduğunu biliyordu çünkü. Bulut uzanarak Deniz'in kemerini çıkardı nazikçe. Deniz'in önünden çekilmeden bir süre durdu. Onun nefesini hissetmeye ihtiyacı vardı. Onun nefesi ile bugüne kadar nefes almıştı zaten. Ardından kendini geri çekti ve Deniz'i kendine döndürdü.
Deniz'in eline uzandı ve avucunu kendi kalbinin üstüne koydu. “Buraya hükmedemesin.” Ardından kendi işaret parmağını şakağına götürdü. “Eğer oraya hükmedemesen de buraya da hükmedemesin.” Deniz'in elini aldı ve dizlerinin üstüne koydu, elini elinin üstünden çekti. “Sen büyük bir günahın bedelini ödüyorsun sadece.”dedi gülümseyerek.
Karşısında ki kırılgan kıza ne diyebilirdi ki? Bir kelimesi ile onu paramparça etmekten o kadar korkuyordu ki. Deniz'in gözleri dolmaya başladı. “Özür dileme benden. Ben yaptıklarım, yapacaklarım için pişman olmadım hiç. Olmayacağımda.” Deniz elini Bulut'un yanağına götürdü. Herkese karşı soğuk, sert olan bu adamın onun karşısında bu kadar savunmasız olmasına hayran kalıyordu. Herkese diş gösteren adamın kendisi karşısında ufak bir çocuk gibi konuşmasını seviyordu nedensizce.
Bulut gözlerini kapattı. Deniz diğer elini yavaşça Bulut'un yüzünde gezdirdi. “Doktor önlüğünün içinde kahraman gibi duracaktın.”dedi. Bulut gözleri kapalıyken hafifçe gülümsedi. Ardından gözlerini açtı yavaşça.
“Şimdi senin kahramanın değil miyim?”diye sordu kafasını hafifçe yana eğerek.
Deniz gözlerini kısılacak şekilde güldü ve sevimli bir şekilde kafa salladı. Bulut derin bir oh çekti. Deniz'e yaklaştı. Saçlarının üstüne öpücük kondurdu ve arabayı tekrar çalıştırdı. Deniz de yerine yerleşti tekrar hala yüzünde ki gülümsemesi dururken.
“Sevindim ufaklık.”dedi Bulut geldiklerinde, arabadan inmeden önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNETİN ÇOCUKLARI
Teen Fiction"Betimlemelerin çoğunu kaldırdığım ve ağlayarak bitirdiğim hayatımda hep kelimeleriyle var olacak dört çocuk;" ------- Cehennemde kaybolan cennetin çocukları. "İnsan hayatı kalp ritmine benzer. Monitörde görünen düz çizgi senin öldüğünün işaretidir...