“Ne yapıyorsun?”dedi Deniz kolunu kurtarmaya çalışırken. Ağca hala dik dik bakıyordu Deniz'e. “Ne mi yapıyorum?”diye bağırdı Deniz'i arkada ki duvara iterken. Şuan sinirinden onu hırpaladağının farkında değildi. Deniz acıyan sırtıyla inlerken doğruldu. “Onu nasıl savunursun bana karşı?”dedi hala sinirliyken oda da volta atıyordu. “Nasıl ya, nasıl?” Deniz hiçbir şey demedi. Sustu.
Hala karşısında ki çocuğun canı yanacak diye korkuyordu. Ne kadar saçma olduğunu bilse de öyleydi. Şuan kendine böyle davrandığı halde hala kırmaktan korktuğu için kendini aptal gibi hissediyordu da. Uzun zaman önce yapmak istediği şeyi yapmak istedi. Sessiz sakince karşısına geçip ona her şeyini, hislerini itiraf etmek istemişti. Ali onu defalarca gaza getirmişti ama bir türlü yapamamıştı. Artık kaybedecek bir şeyi yoktu. Kazanacak bir şeyi olmadığı gibi.
Camı açıp derin bir nefes alan Ağca’nın duyabileceği bir seste konuştu. “Benim sende gördüğümü bir kere bende görebilseydin. Gülüşünü seviyordum ya bir kere yüzünde ki o gülüşün sebebi olabilseydim. Uyumayı çok sevdiğinden sen uyurken seni izlememe izin verseydin. Sen susarken ben senin o suskunluğundan anlayabilseydim her şeyi. En basiti sarılmayı çok sevdiğimden sana öyle sarılı kalsaydım tüm hayat boyu o an çok şey istemiş olurdum ben senden.”
Ağca, Deniz'e döndü. İlk defa bu kadar sakince anlatmıştı hislerini Deniz. Ne zaman konu açılsa ikisi de bağırıyor olurdu. Deniz dolan gözlerini gizlemek için etrafa bakındı. “Ama olmadı Ağca. Birimiz sevmeyi beceremedi.” Sonra gülerek Ağca’ya döndü. Yavaş adımlarla yanında ilerledi. Açık camın önünde karşısına geçti. Bir eli Ağca’nın yanağına gitti. Ardından kalbine indi yavaşça. “Ağca yine olsa yine vazgeçerim ben senden. Diri diri yansam da sesimi çıkarmam. O saçlarının papatya kokusundan vazgeçerim. Ben seni seviyorum. Sevmek bu demek. El ele tutuşamasan da sevebilmek değil mi esas olan zaten?”dedi elin indirip camdan bakmaya başlarken.
Parka bakmaya başladı. Yıllar geçse de o park yerli yerinde duruyordu. Bütün çocukluğunun olduğu park hala eskisi gibiydi. Hepsi değişirden o hala yerli yerindeydi.
“Sevmeyi beceremedim.”dedi Ağca. Tam Deniz bir şey diyeceği anda kapı hızla kırıldı ve devrildi. Bulut sinirli bir şekilde içeri girerken ardından Ali ve Özlem girdi. Yine aynı sahneyi yaşayacaklarından korktu Deniz. Hepsi bu oda da olduğu gün polisler gelip Ağca’yı götürmüştü. “Sen çok oldun.”dedi
Bulut sinirle yaklaşırken ve kimsenin engellemesine izin vermeden hızla Ağca’nın yakasına yapıştı.Deniz olanları izlemek istemiyordu ve odadan çıktı. Kavgayla başlayan her şeylerin acıyla bittiğini biliyordu. Bulut, Deniz çıkınca uzatmadı ve yakasını ittirerek bıraktı. Deniz üşüdüğü için daha demin Ağca’nın masaya bıraktığı ceketi aldı ve hızla çarptı kapıyı. İçerde olanlar hızla çıktı odadan ve etrafa bakındı. Deniz'in olmadığını anlayıp hızla çıktılar evden.
Deniz yolda yakalanmak istese de kimse görmedi ve kararından dönmemek için hızla karakola girdi. Ortalıkta biraz duraksayınca ceketin şapkasını çıkardı ve masanın yanına yaklaştı. Polis ilk baksa da sonradan tanıdı ve hızla ayağa kalktı. Deniz tutuklanmasını beklerken polis memuru hızla telefonunu eline aldı ve bir numarayı çevirdi. “Deniz burada şuan.” Karşı tarafı dinledi ve ardından “Tamam.”dedi ve hızla yanına geldi. Kimse varmı diye etrafa bakındıktan sonra Deniz'i en köşede olan sorgu odasına soktu ve kilitledi.
Yolun sonu bu diye düşündü Deniz. Adam yaralamaktan ve daha sonra kaçmak falan ne kadar yiyeceğini bilmiyordu. Düşünmesine çok fazla gerek kalmadan kapı açıldı. Deniz ifade alacaklarını sandığı için bakmak istemedi ama sesi duyunca hızla kafasını kaldırdı. Karşısında Ecevit’i görünce hızla ayağa kalktı. “Nasıl?”diye sordu kendi kendine.
"Şikayetimi geri çekmiştim. Gelip kendi kendini ele vereceğini bilmiyordum.”dedi o da şaşkınken. Ardından Deniz'e yaklaştı. Deniz ittirmek için elini kaldırsa da ittirmedi. Son anda yarası aklına geldi. Canını acıtmak istemedi. İstemese de seviyordu Ecevit’i. Değer veriyordu ve ister istemez aslında iyi biri olduğunu düşünüyordu.
“Neden yaptın böyle bir şey?”diye sordu Deniz elini indirirken. Ecevit bir süre Deniz'in eline bakakaldı. Neden vurmadığını anlamıştı ve ister istemez yumuşatmıştı bu onu. “Hayatın zaten kördüğüm iken ben yeni bir düğüm atmak istemedim.”dedi Ecevit otururken sandalyeye. Deniz istemsiz olarak güldü. “Bilmiyorsan söyleyeyim ama hayatımı bu hale getiren sen oldun.”dedi. Kendi söylediğinden kendisi bile emin değildi. Ve karşısında bir psikolog ile konuştuğunu unutuyordu.
Karşısında ki adam onun her şeyini anlayabilirdi. Kendi hayatını kendi bu hale getirmiş bir insan değil miydi Deniz?
“Kendini bu kadar fazla zorlama.”dedi Ecevit ellerini masaya birkaç kez vurarak. Deniz suskunluğunu korudu. “Şikâyetimden vazgeçtim istediğin şekilde hayatı düzene sokmalısın.”dedi ve Deniz'in konuşmayacağını bildiği için devam etti.
“İçinde ki çocuğu serbest bırak Deniz. O acı ile dolu değil. Senin kendi düşüncen o. İçinde ki çocuk güzel senin. Geçilmesi zor bir yolda yürüyorsun. O yolda bu kadar ilerlemişken, yanında ki insanlarda tüm yol boyunca senin yanındayken vazgeçme. Eski halini al. Ve sonra beni bul olur mu? Eski Deniz'i merak ediyorum.”dedi ve ayağa kalkıp Deniz'in yanına geldi. Elinle kolunu sıvazladı ve kapıyı ardına kadar açarak çıktı.
Ne yani bitmiş miydi? Bu kadar mıydı diye düşündü Deniz. Artık kaçmak ya da bir yerlere gitmek zorunda değil miydi? Şaşkın bir şekilde çıktı karakoldan ve mezarlığa doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNETİN ÇOCUKLARI
Genç Kurgu"Betimlemelerin çoğunu kaldırdığım ve ağlayarak bitirdiğim hayatımda hep kelimeleriyle var olacak dört çocuk;" ------- Cehennemde kaybolan cennetin çocukları. "İnsan hayatı kalp ritmine benzer. Monitörde görünen düz çizgi senin öldüğünün işaretidir...