2. DAKİKA

10 3 0
                                    

İçlerinde anne ve babasının olmadığı boş mezarlara ilerledi. Anne ve babasının adını görünce yine aynı şeyleri hissetti. Canının ne kadar çok yandığının haddi hesabı yoktu.

Lise yıllarında her arkadaşının kendi dertleri olurdu. Kimileri eve geç gittiği için babasından azar işitirdi, kimileri annesiyle kavga edip ondan nefret ediyordum derdi. O zaman ki eksiklik bir gram bile azalmamıştı. O eksiklik hiçbir zaman kapanmayacaktı. Babasının kıvırcık saçlarında ellerini dolaştırırdı hep Deniz. Elleri babasının saçlarını aradı. Mezarın yanlarında ki taşın üzerine oturdu. Mezarlığın içinde dışarıdan farklı bir hava, rüzgar vardı. Ama onun için hiçbir anlamı yoktu, etkilemiyordu.

“Merhaba.”dedi Deniz öyle boş mezarlara bakarak. “Ben geldim anne. Ben geldim baba.”dedi ağladığı için son kelimeleri yutarak. Nefesi daralırken daha fazla kalamadı ve hızla kalkıp mezarlığın dışına çıktı. Dışarıdan baktı içeri. Son kez el salladı anne ve babasına. Ardından eve doğru ayaklarını sürüdü. Yürüyerek gitti eve. Artık aranan değildi ve rahat rahat yürüyebilirdi.

Eve girdiğinde herkesin endişe ile evde oturduğunu gördü. Gülümseyerek içeri girdi. Herkes şaşkın ve endişe ile ayağa kalktı. Neden güldüğünü anlamamışlardı. “Ecevit şikayetini geri çekti.”dedi onları fazla endişelendirmeden. Biraz geç oldu ama anladılar. Hepsi birden rahatlığın verdiği mutlulukla sarıldılar. Dört çocuk yine kenetliydiler. Her zamanki gibi. Hep öyle kalacaklardı.

“Sen ne yapacaksın peki şimdi?”diye sordu Deniz, Bulut'a. Hepsi koltuklara yayılmışlardı rahat bir şekilde. “Çalışacak bir yer bulurum illaki. Ya da atmaya da bilirler.”dedi umursamaz bir tavırla. Şuan hepsi rahat oldukları için bir şey düşünmek istemiyordu. Herkes her şeyi biliyordu artık. Her şey onlar için geride kalmıştı. Bir şikayeti geri çekmek ile bu kadar rahatlayacaklarını bilmiyorlardı.
Deniz Özlem’i görmeyince endişelenmişti o yüzden akşamüzeri ayaklandı ve Özlem’lerin evine gitti. Bahçe kapısı açık olduğu için yavaşça içeri girdi. Kendi evi gibiydi zaten orası.

Özlem’in odasına bakındı ama Özlem yoktu. Kim bilir Zeliha anne hepsi için ne kadar endişelenmiştir diye düşündü. Kızı evlenmişti ama kocası yoktu, hapise girmişti. Kızı ve oğlu bildiği çocuklar yoktu ortalıkta. Deniz ışığı yanan mutfağa doğru ilerledi. İçeride tartıştıklarını görünce girmek istemedi. Zeliha ve Hüseyin’i ilk defa böyle görüyordu. Tam gidecekti ki kendi isimlerini duyması onu durdurdu.

"Çocukları görmüyor musun mahvoldular. Nasıl kalkacaklar Hüseyin bunların altından onlar? Daha çok gençler." Zeliha'nın sesi kızgındı ama çaresizlik ve keder daha ağır basıyordu. "Özlem'in başı yanmasın yeter." dedi Hüseyin.

Zeliha çocuğu bellemişti onları. Hüseyin'in böyle konuşması onu çileden çıkarıyordu. Bu zaman sırf Özlem için, o hiçbir suçu olmayan dört çocuk için susmuştu. Ama artık bildikleri, şahit oldukları ona çok ağır geliyordu. Susmak istemiyordu. "Senin yüzünden." dedi Zeliha. Hüseyin gözlerini kapattı bir süre. Bu vicdan azabı ona da çok ağır geliyordu.

"O gün o yangını çıkartmasaydın şimdi hiçbir şey böyle olmayacaktı." Zeliha'nın cümlesini bittiğinde Deniz çoktan idrak etmişti bile. Gözlerini kapattı, beyni olanları yalanlar diye bekledi. Zeliha'nın gözleri mutfak kapısına kaydığında her şey çok geçti. "Kızım, Deniz!"

Hüseyin hızla arkasını döndü. "Deniz, ben
..." devamı yoktu cümlenin. Ne diyebilirdi ki? O yangını ben çıkardım demeye dili varmazdı. Hep bu günü düşünmüştü. Onları kolsuz kanatsız bırakan kişinin kendisi olduğunu öğrendiklerinde ne tepki vereceklerini tahmin etmişti her zaman. Boğazına yapışmak, öldürmek, kızmak..

Ama tek bir saniye bile gözlerinde bu kadar büyük kırgınlık olacağını düşünmemişti. Deniz'in gözlerinde ki o kırgınlık altında ezildi, paramparça oldu. Keşke diye geçirdi Hüseyin içinden. Keşke kafama silah dayasaydı da; beni asla altından kalkamayacağım bu bakışla cezalandırmasaydı.

CENNETİN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin