Yatakta yatmış boş boş tavanı izlerken benden izinsiz gözlerimden akan yaşlar yastığımı ıslatıyordu. Vücudumun kontrolü bende değildi, hislerimin kontrolü bende değildi, sözlerimin kontrolü bende değildi.
Ortada kayda değer hiçbir neden yokken Kaya'nın da kalbini kırmıştım ve bunun bile vicdanını yapıyordum. Aslında ona hak ettiği cevapları vermiştim. Etrafındaki her kızı o yakışıklı yüzüyle kandırabileceğini sanan ukalanın tekiydi ve birinin onu bozması gerekiyordu. Ama yine de söz konusu ben ve aptal vicdanım olduğunda işler değişiyordu. Karşımdaki kim olursa olsun ya da ne yaparsa yapsın kalp kırdığımda kendimde haklılık payı bulamıyordum. Neyse ki insanlardan zayıf yönümü gizleyebilecek kadar iyi bir oyuncuydum. Umursamaz maskemin altında vicdanımla nasıl cebelleştiğimi bilselerdi eminim bunu bana karşı kullanırlardı.
Telefonuma baktığımda birkaç cevapsız çağrı dışında bir şeyin olmadığını gördüm. Karanlık içimi iyice bunalttığında daha fazla dayanamayıp yataktan kalktım ve biraz yürümeye karar verdim. Biraz yürüyüş daha iyi hissetmemi sağlayabilirdi.
Odamdaki aynaya hiç bakmadan kapımın arkasında asılı duran kot ceketimi üzerime geçirip pijamalarımı değiştirmeye gerek duymadan odamdan çıktım. Nasıl olsa gece vaktiydi ve kimsenin pijamalarımı umursayacağını sanmıyordum.
Dış kapıya doğru ilerlerken içeriden gelen tartışma seslerine istemsizce kulak kesilmiştim.
Annem her zamanki gibi kendi akrabalarına babamı kötülüyordu, sanki kendisi çok farklıymış gibi.
Derin bir iç çekip dış kapıyı açıp arkamdan sertçe kapattım. İlgi çekmeye çalışan ergenlerden bir farkımın olmadığının farkındaydım. Sakince oturup ona konuştuğu kişinin hala benim babam olduğunu ve beni de düşünmesini öğretecek değildim. Ona anneliği öğretecek değildim.
Siteden çıkıp parka doğru yürümeye başladığım. Kulaklıklarımı takıp yeni bestemi dinleyerek yürürken biraz işime odaklanmanın bana iyi geldiğini fark etmiştim. Kendi müziğimde kendimi unutmak tuhaf bir duyguydu. Oysa her notasında, her sözünde kalbimin derinlerindeki acılar vardı. Ama tuhaf bir şekilde iyi geliyordu.
Kulaklığımın teki bir el tarafından çekildiğinde ani bir hareketle sol tarafıma dönüp çığlık atmak için hazırlandım. Boştaki eli telaşla ağzımı kapatırken sakinleştirici ses tonuyla konuştu.
"Bağırma, benim." Ağzımı kapatan elini ittirip derin derin nefesler alırken onun kulaklıktan gelen melodiyi mırıldandığını duymamla tekrar heyecanlandım ve kulaklığımı telefonumdan çekip müziği kapattım.
"Ne işin var burada?"
"Neden kapattın ki? Ne güzel dinliyordum." Gözlerimi sinirli bir şekilde ona diktiğimde alt dudağını ısırıp çenesindeki sakalları kaşıdı.
"İçime sinmedi seni o halde tek başına bırakmak." Söylediği sözle elimde olmadan bakışlarım yumuşarken gözlerim de dolmuştu. Keşke şu düşüncenin onda biri ailemde olsaydı.
Saatlerce odamda ağladığım halde ne annem ne de kız kardeşim yanıma gelmemişti. Yanlarında bir yabancı gibi hissetmekten alıkoyamıyordum bir türlü kendimi. Babam zaten aylardır beni aramıyordu. Kendi ailem beni umursamazken elin on kat yabancısının düşünmesi ağırıma gitmişti.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ağladığımı fark etmemesi için yüzümü başka bir tarafa çevirip yürümeye başladım. Konuşursam sesimden anlaşılacaktı ve ben bunu fark etmesini istemiyordum.
"Neyin var?" Adımlarım birbirine dolanacak gibi olduğunda durup gözlerimi ayaklarıma diktim. Bakış açıma onun ayakları da girdiğinde başımı kaldırmadan bir süre öylece yere baktım. Tam bir yıkıktım. Katıksız bir yıkıktım. Orijinal yıkıktım ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABY BOY (Texting)
Cerita PendekHer şey kız kardeşimin ukala bir grup üyesinin fotoğraflarıyla tüm odamı kaplamasıyla başlamıştı...