Yavaşça ayağa kalktım. Felix'e bakmadım çünkü biliyordum ki şuan yıkılmıştı. Tam kendini bana açmıştı ve benden destek alıyordu ki şimdi ben onu terk edip yine yalnız bırakıyordum. İsteyerek değildi ama onu kıran insan olmuştum, onu terk eden... ben onu karanlığa boğacaktım tekrardan. Yine de daha çok zarar görmesinden iyidir. Sonuçta oradan dönebilecek olmam bile şaibeliyken, orada başıma ne geleceğini bilemezdim. Ona umut veremezdim. O zaman sadece daha çok canı yanardı yada peşime düşer ve başına bela alırdı. Onu anlıyordum, birlikte kısa zamanda çok şey yaşamış ve birbirimize bağlanmıştık. Ondan kopmak benim için tırnağı etten ayırmak gibiydi... çok canım yanıyordu. Gözümden akan yaşı görmemesi için kafamı eğdim ve hemen ordan ayrıldım. Köpüren, dalgaların sesi giderek azalırken ben uzaklaştıkça Ay da binaların arkasında kayboluyordu. Onun beni göremeyeceği bir yere geldiğimde ise arkama döndüm kafasını elleri arasına almış oturuyordu. Sadece sırtını görüyor olmama rağmen biliyordum ağlıyordu. Tek desteği yeni bulduğu omuz onu terk ediyordu. Gözümden hızla firar eden sıcacık göz yaşlarımı sildim hemen. Izledim biraz bu mesafeden onu 1-2 saat sonra ayaklandı o kalkınca bende hızla yaslandığım direkten doğrulup eve gittim. Yaklaşık 1 saat içinde valizimi hazırladım. Yanıma ek eski telefonumu aldım. O itten gizli sağlayacaktım ne olur ne olmaz. Sonra yatağıma yattım uyuyamıyordum. Yarım saatlik kesik kesik uykularla sabah ettim. Sabah 8.30 da çıkacaktık ve 9.30 daki uçağa binecektik. Sabah 07.01 de kalktım. Felix için bir şiir bırakmaya karar verdim. Bu şiiri çok severdim ve belki de onun sayesinde Felix onu istemeden bıraktığımı anlayacak, belki onu sevmediğimi düşünmeyecek, belki beni unutmayacak. Bir kağıt çıkarıp yazmaya başladım. Diğerleriyle vedalaşmayacaktım. Ancak Jeongin'e olanları zaten telefonla anlattığım için vedalaşma ayağına şiiri bırakabilirdim. Ona diğerlerine hiçbir şey anlatmamasını söyledim. Sadece o bilecekti ve Felix'e sahip çıkıp ulaşabildiği müddetçe bana bilgi verecekti. Kalemi de bulduğumda yazmaya başladım.
"Kendine iyi bak" bir "veda" değil "elveda" cümlesidir çoğu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...
"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum."
"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme. Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım. Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim. Fakat, yaşanılan, paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum."
"Kendine iyi bak. Aramızda geçen herşeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim. Aslında bilmem çok önemli değil, iyi olduğunu varsayacağım ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle başbaşa, yapayalnız bırakıyorum ben. Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslına bakarsan, çok da fazla umursamıyorum."
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onları ayırmak, eti tırnaktan ayırmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok acı vericidir, yürek parçalıyıcıdır. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine "Kendine İyi Bak" gözleriyle ayrılırlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar"Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar"
Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez "Kendine İyi Bak " derler ve giderler. Onlar eti tırnaktan ayırmak yerine ölümü yeğlerler. Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Ve Ay'ın Aşkı |☆ Lee Felix ☆
FanfictionGüneş ve Ay'ın aşkını bilir misin Lee Felix? . . . #1-sunshine