Adsız Bölüm 1

34 3 1
                                    

Bir garip yalnızlık hikayesi benimkisi: Ya sizinkisi

YALNIZLIK

Yalnızlık öyle bir şey ki bir arkadaşım...Sözler yetersiz kalıyor anlatmaya.Sanki onun esiri olup,
içine kapanırsın.. .Yarattığın dünyada, yine tek başınasındır..Dünya bazen; karanlık gecelerden daha kara ,katran karasıdır.Gök yüzünü ,yer yüzünü kaplamıştır..Parıldayan yıldızları,yeryüzüne gülümseyerek aydınlığını yayan mehtabı göremezsin. Elinde titrek ışığını yayan bir kandil,kendine buradan çıkacak yol ararsın.. Kaybolmamaya,bir ışık bulmaya boşuna çırpınırsın..Oysa ki, Yalnızlık ; gittikçe derinlere,daha derinlere doğru,bir girdap gibi çeker içine seni .. Titrek ışıkta sönmek üzeredir artık.Ümitlerin tükenmiştir.İşte o anlarda, sana elini uzatıp aydınlığa çekecek bir dost eli ararsın. Umutsuzca beklersin...
Yalnızlık , bazı isyan ettirir seni tanrıya...Neden? Ne yaptım ben bunu hakkedecek diye sorarsın...Göz yaşların tükenene kadar ağlarsın.. Bu isyanların bazen yüksek sesle ,bazen de içinden , yüreğinden ,sessizce olur..
Bazen oturur , dökersin yalnızlığını sararmış bir kağıda...Yazarsın,yazarsın....
Bazen etrafın çok kalabalıktır. Ama sen farkında bile olmazsın.Hatta sıkılırsın.Çünkü içi boşalmış bir ceviz kabuğusundur adeta..İşte o anlar, yalnızlığını özlersin karanlıkta olsa..
Yalnızlık bazen de içini kor gibi yakar.Sebepsiz bir acı duyarsın kalbinin taa derinliklerinde.. 
O zaman, pembe düşler kurarsın .Hayalinde bir sevgili yaratır,onunla yatar, onunla kalkarsın.Bir kumsalda el ele seyredersin denizi...Onunla kırlarda koşarsın.Çiçekler arasında oturursun.. Başını göğsüne dayayıp,mutluluğun da var olduğuna inanırsın.Ve böylece, kendine gizemli bir dünya kurarsın..Sonra bir bakarsın hayallerin seni terk etmiş..Gerçek bir kırbaç gibi şaklamış beyninde seni uyandırmış bu güzel düşünde ..Artık O, sanki bir masal prensidir senin için..Bir türlü ulaşa-mazsın.Ararsın ,ararsın ama bulamazsın.Bulsan bile, bu seferde onu kaybetmekten korkarsın...
Bazen yağan bir yağmurda ,iliklerine kadar ıslanarak yürümek istersin başı boş sokaklarda. Saçlarından akan sulara, göz yaşların karışsa da,fark etmezsin ..Çünkü ne yağmur ne de hiç kimse dolduramamıştır kalbindeki o korkunç boşluğu.. . .Bazen ,engin denizlerde ,dalgalara kapılmış ne yöne gideceği belli olmayan dümensiz bir tekne gibisindir.İçinde fırtınalar kopar,gök çatırdar, şimşekler çakar.Yer gök sarsılır .
Ve sen yalnızsındır yine.. . ..Bunları kimseyle paylaşamazsın..Çünkü paylaşacağın hiç kimsendir  :(

Doğum ve ölüm tarihleri arsında var olan bir hayatın yorgunluğu benimkisi,
Yaşadığım bir garip yalnızlık hikayesi.

Etrafımdaki yüzlerce insana rağmen yine kendimi yalnız,çaresiz,kıfayetsiz hissediyosam:Bunca sınırlı arasında sınırsız olan’ı özledikçe büyüyor yalnızlığım.Ruhumun vadilerinde gezinen yüzlerce insan dahi unutturmuyor,hesabı yalnız verilen ve verilecek olan imtihanımı;Aksine her bir hikaye ve her bir olay altını çiziyor kaderi yalnızlığımın…

YALNIZLIK,yarım oluşumuzdur.YALNIZLIK,,’’yalnızlığın mahsus olduğu varlığa’’duyulan özlemdir…Mecburiyettir…Zarurettir…Alnımızda insan olmanın imzasıdır.Yalnızlık şaire ‘Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge./Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı’ satırları yazdıran o müstearsız histir.O his ki;kalabalıklarda yaşanan bir tenhalıktır…Tenhalığımız bize güç verebilir,gücümüzü de alabilir.Melankolik hisler içinde arabesk bir yalnızlığı tercih edersek,ruhumuz günden güne zayıflayacaktır.

Ama mezarların neden tek kişilik kazıldığını düşünüp ‘yegane’ olana inancımız artarsa yalnızlığımız bizi güçlü kılacaktır…

Sevdiklerimiz oldu,sevenlerimiz oldu. Gidenler,dönenler oldu;gidipte dönmeyenler de, 
doğanlar,ölenler oldu.Güneş bir görünüp bir kayboldu.Kayan yıldızlar dileklerimize ümit oldu.En büyük hatamız,geçici olana ‘her şeyim’ demek oldu…

Bir insan,bir eşya,bir mekana ‘her şeyim’ dediğimizde,onu yitirmekle elimizde ‘hiçbir şey’ Kalmamış oldu…
Yürek coğrafyamızda yaşanmış onca devasa sevgi dahi hissettirmedi mi bize yalnızlığı?

Bitimsiz ve doyumsuz bir tat aramadık mı savruluşlarda?Kalbimizde dost yoğunluğunu en çok hissettiğimiz anda bile o anın geçici olduğunu bir an olsun çıkardık mı aklımızdan?

‘Güzel anlar hiç bitmesin diye fotoğraf karelerine sığınmadık mı?’ Günde beş kez yalnızlığımızı itiraf etmedik mi?Avucumuzu açıp Tek olan’a dua ederken,küçüklüğümüzden büyüklüğüne köprüler kurmadık mı?
Düştüğünde ‘acımadı ki’ diyen çocuklar gibi gizlemek istiyoruz acılarımızı.

Düşlerimiz ipinden kopmuş balonlar gibi kaybolduğunda,bir kez daha anlıyoruz yalnızlık imtihanımızı.
Kalbimizin özgül ağırlığını bir başka kalp taşıyamazken ve ancak gölgemiz kadar var olabilirken,bir başka kalpte nasıl beka bulabiliriz?Ve nasıl anlatabiliriz kendimizi,kendini dahi anlamamışlara?

Bizi anlamayan insanlar arasında bir hayatın ardına düşerken,onlara kızmak,sınırlı oluşlarını yüzlerine vurmakta değil hüner;çaresizliğimizle onların çaresizliklerini birleştirip bir ‘çare’ bulabilmekte.Hiçbirimizin ‘yağmur u’sözcük biçiminde uymuyorken birbirine,hepimizinkinin
uyduğu bir üçüncü yağmuru bulmalı Etrafımızdaki insan yoğunluğuna rağmen,ruhumuzun pergelini ‘TEK’ olanda sabit tutup insanlar arasında bir ‘sınırlı’ gibi yaşamalı… 

İnsanların bizi anlamadığı anlar olur…Hatta bizi tamamen yanlış anladıkları zamanlar olur...

En çok emeğimizin geçtiği fedakarlık kapılarını sonuna kadar araladığımız insanlar,küçük bir noktaya takılıp bizi unutabilir…

En çok ihtiyacımız olduğu anlarda bile en sevdiklerimizi bile yanımızda bulamayabiliriz.Ya da en güvendiklerimiz bizi şaşırtıp,kalbimizde derin yaralar açılmasına sebep olabilir.

Her kim ‘sürekli değişen’ anlamına gelen ‘KALBE’ sahipse,sürekli değişecek ve hiçbir zaman tamamıyla ‘GÜVENLİ’ olmayacaktır.Hasılı bu dünyada insana dair ne varsa,hep bir yanı yarım ve bir yanı eksik kalacaktır.İnsan insana yetemez,ancak hayatına anlam katabilir, muhtaçlığını azaltabilir.

Hayatın bütün karmaşası içinde ve kalabalığı arasında hepimiz şahsi menkıbemizi yaşarız…

Küçük hayatlarımız ve yalnızlıklarımız birbirine eklendiklerinde kanaviçe misali hal diliyle ‘herkesin her şeyi’ olan varlığı ifade ederiz…

Molla Camii:Sıcaktan kaçan ve bir ağaç gölgesine sığınan adam,ne gariptir ki ağaçtan hoşlanmaz da gölgeyi sever; diyor.Öyleki soru sorup cevap verme yeri olan aklımıza ve hissedip duyma yeri olan kalbimize ‘yegane’ olanı işaret ediyor…

‘Alaka-i Kalbe layık olmayanlara’ haddinden fazla bağlanırken yenilgi üstüne yenilgi yaşadığımızı anlatıyor.Ne nefis,sadık bir yar,ne de dünya kalıcı bir diyar değil iken,tutundukça kavileşen bir bağa dikkat çekiyor.

Şu mısralarda bu bağı ne güzel özetliyor…Kimsesiz hiç kimse yok,herkesin var kimsesi/Kimsesiz kaldım medet,ey kimsesizler kimsesi.

Bir garip yalnızlık hikayesi benimkisi…

Elif gibi dik,elif kadar anlam dolu

Yanına gelen harfe hayat katmasından ziyade,kendi sırlarıyla iç içe…

Ya sizinkisi……..

Hüzün dolu ama mağrur bir başı var elifin…

Bir başına ama sırtını dayadığı güçten dolayı çok kudretli…

Kendi yalnızlığının farkındalığıyla birlikte ‘TEK ve BİR olan Varlik’a ışık tutuyor

Ya sizinkisi…….  :D

kızın sesine dikkat!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin