Bölüm 7: Göreve Dönüş ve İlginç Sır
"Uyan!".
Alevlerin ortasında bir adacık vardı. Orda bir şey vardı, parlıyordu.
"Uyansana, hadi!"
Az daha ilerlemeliydi. Alevlere hükmedebilirdi, ancak ters giden bir şeyler vardı sanki. Oradaki şey ne ise onu almalıydı.
"Kalksana be adam!"
Ter içinde kalktı, eli boynundaki bir şeyi tutuyordu. Yıllar önce Arzuhalci'nin Labirent baskınından sonra ödül olarak verdiği Anka'dan kalan son parçaydı bu. Tıpkı bir muska gibi bir zincirle boynuna asmıştı o parçayı. Efsunlarının gücü hala o parçanın içindeydi. Bunu hissedebiliyordu, yoksa nasıl bu kadar hızlı toparlayabilirdi kudretini? Ne güzel bir asaydı o... Ama şimdi tek parçası kalmıştı. Ne zaman ve kim tarafından parçalanmıştı? Hatırlamaya çalıştı. Geçmiş, ona sisli bir ufuk gibi görünüyordu. En son hatırladığı neydi? Onu hatırlamaya çalıştı; ama uykudan yeni kalkmış olmanın verdiği bir umursamazlık vardı üzerinde ve boş verdi."Hele şükür kalktın!" dedi, nöbetçi olarak bıraktıkları savaşçı. "Hadi, nöbet sırası sende!", "Ne, ne oluyor, ne nöbeti?" dedi Furkan şaşkınlıkla. "Ne demek ne nöbeti! Tembel büyücüler, hepiniz böylesiniz işte. Oradan buradan büyü sallamak kolay; ama iş yapmaya gelince hepiniz fos!". Furkan kendine gelmiş ve bu sözler karşısında da sinirlenmeye başlamıştı. "Yeter! Akıldan yoksun barbarlar olduğunuzu ne çabuk unuttunuz da bize aklı vermeye başladınız?". İkisi de ayağa kalkmıştı. Gözlerindeki nefret şimşekler çakarak buluşmuştu. Sonra birden savaşçının elinde tuttuğu kalkandaki Lodos simgesini gördü Furkan. Bir güneşin etrafındaki insanlar, güneşin öncüleri... Ve anladı ki bu kızışma ezelden beri iki klan arasında var olan sürtüşmeden kaynaklanıyordu. Ama şu anda böyle bir çarpışmanın ne klanlarına ne de kendilerine kazandıracağı bir şey vardı, öfkelerini tatmin etmekten başka. Savaşçı da bunu fark etmiş olacaktı ki kılıcını yere indirdi. "Eh, madem kalktın, nöbeti de tutarsın, hadi kolay gelsin" dedi ve kalkanını başının sol yanına bırakarak yattı. Şimdi tek başınaydı Furkan. Kamp kurdukları çukurluğa bir göz attı. Yirmi kişi kadardılar. Acaba bir baskın olsa, ya da bir çarpışmaya girmek zorunda kalsalar bu kadar kişi ile hayatta kalabilir miydiler? Sonra hatırlardı.
Asasını bir düelloda kaybetmişti. Bir Lodos büyücüsünün meydan okumasını istemeyerek de olsa kabul etmiş ve korka korka karşısına çıkmıştı. O zamanlar Oğuz ondan daha iyiydi, kim bilir belki şimdi de öyleydi; ama Oğuz ateş elementini kendisi kadar kullanamazdı elbet, acaba Necmi Bey kendisi kadar kullanabiliyor muydu ateşi. Gülümsemesi o sahneyi tekrar hatırlaması ile silindi. Lodos büyücüsü çok güçlü bir meteorit büyüsü göndermişti Furkan'a. Elindeki Anka'nın savunma efsununu iyi kullanarak güzel bir Rüzgâr Kalkanı büyüsü ile bertaraf etmeye çalışmıştı Furkan da. Ama karşıdaki büyücü üstadlığa oynuyordu ve büyüsü çok güçlüydü. Meteorit çarptığında Furkan asasını, Anka'sını iki eliyle kavramış ve kalkanın dayanması için içindeki tüm kudreti ona yönlendirmişti. Anka'dan bir ışık çıkmış ve Furkan gözlerini Şifacı Ocağında açmıştı. Elinde de şimdi boynunda olan parça vardı. Asasından ayrılmak, bir büyücü için en yakın dostundan, sırdaşından, yoldaşından, kendinden bir parçasından ayrılmak demekti. O ışıktan sonra ne olduğunu hiç hatırlayamasa da Oğuz'dan dinledikleri yetmişti ona. Anlattığına göre o gün Furkan kazanmıştı düelloyu. Meteorit'in Furkan'a çarpmasından sonra Anka, Furkan'dan aldığı tüm gücüyle direnmiş, Furkan'ın kudretini sonuna kadar kullanması karşısında dayanamamış ve içindeki buz efsununu Furkan'ın tüm kudretiyle birleştirerek parçalanmıştı. O ışık çaktıktan sonra da Furkan yere yığılmış; ama karşısındaki büyücü de buz okları ile kevgire dönmüştü. Anka'nın gücüne inanmanın ve ona güvenmenin mükâfatını almıştı Furkan. Asası kendisini feda etmişti. Bir sevdiğini kaybetmiş, bir parçasını yitirmiş; ama bu vesileyle başka bir parçasını, başka bir sevdiğini kazanmıştı. Şifacı Ocağında gözlerini açtığında ilk önce Aylin'i görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meteor hikayeleri
Science Fictionİstanbul kıyamet vaktinden özendiğim bir konudur...