Bölüm 8: Çetecilerin Sonu ve Gizemli Kılıç
"Bekle!"Çok geç, artık kayboldu. Kim bilir nereye gitti yine. Sırf şu çocuk yüzünden başlarına gelen belalar yetmedi mi acaba? Acaba ne yaptığını biliyor mu? Bilse iyi olur, yoksa...
Üzerine dönmüş asaları ve kılıçları görünce bir anda irkildi. Furkan'a o kadar kilitlenmişti ki, onun gurubunu fark etmemişti bile. Bu kadar dikkatsiz olduğu için kendi kendine kızdı. Kerem'i yavaşça sırtından indirdi ve yere bıraktı. Tüm gurup dikkatle kendisini süzüyordu. Gurup lideri olduğu belli olan büyücüye tek bir bakış attı ve bir anda tüm asalarla kılıçlar eski yerlerine döndüler.
Uğur gecenin tüm yorgunluğuna rağmen üstad büyücü ile görüşmesini sürdürdü. Üstad büyücünün yüzünde merakla karışık hüzün okunuyordu. Dile kolay, 20 yıllık dostu üstadı savaşçıyı çetecilerle yaptıkları çarpışmada kaybetmişler ve neredeyse tüm gurup kılıçtan geçmişti, üç kişi hariç. Aykut, arkadaşlarının yanına geçmiş yayı ile ilgileniyordu. Biraz da ok alması lazımdı sadağına. Kerem kendinde değildi; ama hayattaydı ve bir tehlike söz konusu değildi, tabi o kadar yüklü bir elektrik saldırısından nasıl canlı çıktığı da merak konusuydu. Uğur çıldıracak gibiydi, herkes ondan bir şeyler saklıyordu.
"Hazırlanın!"
Bu tek ses, tek emir tüm gurubun yaptığı işe odaklanmasına ve hızlanmasına neden oldu. Uğur, tüm yorgunluğuna ve yaşadıklarına rağmen, artık üstad olmanın verdiği sorumluluk ile hareket ediyordu. Yakın olan daha büyük bir savaş, kendinin de kaderini belirleyecekti. Uğur bilmiyordu; ama yakındaki savaş bir gurubun daha kaderini belirleyecekti...
Çeteciler küçük bir hezimet yaşamış olsalar da, geri dönecek ve aslında geriye pek bir şey kalmamış olan gurubun geri kalanını da yok edeceklerdi. Tabi bir de öldürdüklerinden geri kalanları toplamak vardı, o kadar efsun ve taze et... Dev Ana'nın Gözde'si ise öldürdüğü üstadın efsunlarını düşünüyordu. Şu diğer savaşçı acaba onun muskasını ve yüzüğünü almış mıydı? Çok fark etmezdi, o savaşçıyı da doğrayıp ondan alırdı, hem böylesi daha zevkli olurdu: art arda iki üstad öldürmek... Bir Gözde'ye de bu yakışırdı zaten.
Uğur ve üstad büyücü, hazırlığını bitirmiş ve yola çıkmış gurubun başında ilerliyorlardı. Arkalarındaki gurup iyi bir düzene sahip bir şekilde muntazam ilerliyordu peşlerinden. Hepsinin yüzünde bir kararlılık ve intikam ifadesi okunuyordu; ama Uğur'un yorgun bakışları, çok daha fazlasını içeriyordu. Uğur'un kana bulanmış kılıcı ay ışığında parlıyordu. Önlerindeki tepeyi aştıklarında bir savaş daha yapacaklarını hissediyordu. Dudakları vahşi bir tebessüm ile büküldü. Sesleri duymaya başlamıştı bile.
Çeteciler, Gözde'nin önderliğinde az önce katliam yaptıkları çukurluktaydılar. Tüm efsunları ve ölü bedenleri toplamışlardı. Gözde ise üstadın cansız bedenin kontrol etmekteydi, tam tahmin ettiği gibi aradıkları yoktu. Almak çok zevkli olacaktı, tam o sırada elindeki devasa kılıcı kaldırdı ve tam üzerine gelen oku parçaladı. Böylece çetecilerin son savaşı başlamış oldu.
Uğur ve üstad büyücünün önderliğindeki gurup çok hızlıydı, iki üstadın komutasında olmaları da buna etki ediyordu. Tüm sultanlar şifacıların yaptığı element korumaları yüzünden etkisiz kalmışlardı ve Aykut'un önderliğindeki okçular tarafından teker teker düştüler. Çeteci okçular ise büyücülerin buz okları altında son nefeslerini verdiler. Muhafızlar ne yapacaklarına karar verirken, pek çoğu kaçamadan bir kılıca, oka veya büyüye hedef oldu. Çeteciler gafil avlanmışlardı. Hem düzensizdiler, hem de zaferin sarhoşluğunu yaşıyorlardı. Bu, onlar için çok ağır bir bedel oldu. Gurup hiçbir kayıp vermeden tüm çukurluğu temizledi (temizlemekten çok kıydı geçti daha uygun olurdu burada), sadece Gözde kalmıştı.
Uğur ağır adımlarla Gözde'nin önüne geldi. Mide bulandıran o pis kokuyu şimdi daha rahat duyabiliyordu. Gözleri alev alevdi. Gözde ise gülüyordu. Öleceğini bilmesine rağmen hiç aldırmıyormuş gibiydi. "Üstadınnn giiibbi öllecceeksssinn" dedi ve Uğur'un üzerine atladı.