Bazen ne yapacağınızı bilemediğiniz durumlarla karşılaşırsınız. Her şeyin mahvolacağını veya sonunuzun geldiğini düşündüğünüz anlar yaşarsınız. Güçsüz olduğunu hissettiğiniz, gecenin o lacivert tonunda sizi boğan, fikir yürütmenizi engelleyen düşüncelerinizle, herkes mışıl mışıl uyurken kaybolacağınızı hissedersiniz. İşte o an 2 seçenek sunulur önünüze; ya pes edersiniz ve aciz ruh halinizle kötü sonun gelmesini beklersiniz ya da kendi yolunuzu yaratır ve bir şeyler yapmaya çalışarak düşüncelerinizle bulandırmadığınız o hislerinizle berrak gökyüzünüzü görürsünüz.
"Şimdi naneyi yedik!"
Ben bu durumda hala ne yapacağımı, hangi şıkkı seçeceğimi düşünürken, Taehyung benden hızlı davranmış ve istemsizce ağzından çıkan kelimelere bile takılmadan elimden tutarak beni arkasından koşturmaya başlamıştı. Saniyeler içerisinde az önce oturduğumuz banktan yere düşen Melark'ı elime almış ve elini sıkı sıkıya tuttuğum Taehyung'un arkasından koşmaya başlamıştım.
Polisler bizi yakalarsa kesinlikle bu olaydan sağ salim kurtulamazdık. Yangını bizim çıkardığımızı düşünürlerdi. Hadi yangını çıkaranları buldular diyelim. Bu sefer de buraya izinsiz girdiğimiz için bizi nezarete atıp ceza keserlerdi. Pardon, beni nezarete atıp ceza keserlerdi.
Koşmaya devam ederken Taehyung'un tuttuğu elimin üzerinde keskin bir acı hissetmiştim. Büyük ihtimalle bu ağrı geçenlerde Taehyung'un kendi kendisine dikiş attığı sargımın altındaki kolumdan geliyordu. Ciddi manada orası yanıyor ve acıyordu. Ama bu acı asla şuanki korkumdan fazla değildi. Vücudum o kadar fazla adrenalin salgılıyordu ki kendimi Dünya Ralli Yarışmasına arabasız bir şekilde katılıp kazanabilirmişim gibi hissediyordum.
Taehyung beni öncekinin aksine biraz daha ağaçlı fakat aynı eğimde olan bir yola getirmiş ve etraftaki insanlardan gizlenmemi sağlayan ağaç dalları arasında beni hızla ilerletmeye devam etmişti.
Korkuyordum, lanet olsun ki korkuyordum. Kolumdaki yakıcı acıyı hissedemeyecek kadar çok afallamıştım o sırada. Taehyung yakalanırsak kendisine bir şey olmayacağını bildiğinden beni buradan bir an önce çıkarmak için uğraşıyordu. Hatta bu sırada beni kendisi yerine koyuyordu da diyebilirim. Önemsediği için olsa gerek yüzü o kadar değişik bir ifadeye bürünmüştü ki buna endişe demek bile az kalırdı. O an onun için önemli birisi olduğumu hissetmiştim. Bir çocuğun bilinçli olarak aldığı ilk hediye gibi düşünmüştüm kendimi istemsizce.
Taehyung sürekli etrafına bakıyor ve bir yandan koşarak arkasından beni sürüklerken bir yandan da birileri bizi fark ediyor mu diye etrafı gözetliyordu. Her ne kadar iyi koşamadığımı, yalnızca ilerlediğim yola bakmam gerektiğini bilsem de arkada neler olduğunu da merak ediyordum. Siren sesleri yükselmişti ve tepeden geldiğini düşündüğüm insanların sesi endişe doluydu. İstemsizce merakıma yenik düşüyordum. İki kez arkama bakmaya yeltenmiştim fakat bunun sonucu olarak yalnızca ayağımın taşlara ve çıkıntılı dallara takılıp sendelemesine neden olmuştum.
Öncekine nispeten artık koşmuyorduk ama bu faaliyetimize yürüyorduk da diyemiyordum. Yine oldukça hızlıydık fakat artık arkama baktığımda düşme gibi bir tehlike yaşamıyordum. Tepedeki fener ışıkları artmıştı. Yangın dakikalar önce gözle görülemezken şimdi tepenin sağ üst tarafını tamamen kaplamıştı.
Taehyung ilerlemeyi durdurup, yürümeye devam ederken tepeye bakan insanları görmesiyle birlikte beni gövdesi geniş ve yapraklarının çoğu dökülmüş gürgen ağacına yaslayarak sanki beni kamufle edebilecekmişçesine önümde durmuştu. Karanlık da olsa gözlerimin bu atmosfere alışmasından olsa Taehyung'un o endişeli yüzünü seçebiliyordum. Sürekli bir yukarı bakıyor bir aşağıda iyice yol almış insanları kesiyor bir de bizim bulunduğumuz yerde başka birisi var mı diye kontrol ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Melark // Vmin
Подростковая литератураJimin, büyükannesi ve büyükbabasının yeni taşındığı evlerinde bulduğu oyuncak ayıyla büyümüştü. Onunla yemiş, onunla içmiş, üzüldüğünde veya sevindiğinde ilk ona anlatmıştı her şeyi. Fakat Jimin bilemezdi ki bir gün, tam Melark'tan vazgeçerken onun...