Bölüm 22: Kalea ve Aren

7 2 1
                                    

12 Mart 947 Saat: 10.03


   Kalea ormanın yeşillikleri arasında oturuyor, hemen ilerideki ovada 10 kızı, kendilerince oynuyor, eğleniyordu. Kalea daha Cadıları avlamaya ya da özümsemeye başlamamıştı, bu yüzden Işık Tanrıçası rolünde, mükemmel bir varlıktı.

Saat 10'u biraz geçtiğinde kızlarına "Gidiyoruz" diye seslendi ama her birinden "Ama ya" diye bir ses duyuldu. Buna kendilerince güldüler ve toparlanıp gidicekken gökyüzünden ovanın ortasına son hızla Aren yapışarak büyük bir patlama meydana getirdi. Neyse ki Kalea hızlı davranmış, kızlarını arkasına çekip koruyabilmişti ama ova, ağaçlar ve diğer her şey yok olmuş, kocaman bir delik meydana gelmişti.

Kalea deliğin kenarına gelerek aşağı bakındı ve tam ortasında yarı-baygın bir şekilde yatan Aren'i gördü. Kraliyete hizmet veren bir Ateş Migar'ı olduğu kıyafetlerinden ve etrafa yaydığı yoğun Ateş Yaratılış enerjisinden anlaşılabiliyordu. Kalea o güne kadar bu kadar yoğun bir enerji görmemişti.

Kızlarına "Eve gidin. Hemen geleceğim" diyerek onları yolladı. Ardından delikten aşağı kayarak Aren'in yanına kadar geldi. Ayağıyla dürterek "Ölmediğini biliyorum. Boşuna uzanma" demesiyle Aren "Ölü taklidim konusunda kendimi geliştirmem gerekiyor gibi, o zaman" diyerek kollarından güç alıp ayağa kalktı.

Hafiften sendeliyordu ama bundan yıkılacak bir adam değildi. Genleşmeye başladı ve delikten yukarı çıkmak için adım attığında Kalea "Bu halde savaşmaya mı gidiyorsun yani? Ölmek için bir nedenin mi var?" diye sordu. Aren ise buna hafiften gülerek "Ölmek mi? İşte bu komikti" deyip delikten çıktı.

Aren'in çıkmasıyla gökyüzünde onlarca Ejderha belirdi. Çeşit çeşittiler ve ölümcül görünüyorlardı. Kalea bile yutkunmuştu. Ejderhalar, canavarların Tanrısı sayılırdı ve karşısında onlarcası vardı. Kim olsa korkar, yutkunurdu ama Aren öyle değildi. Resmen cesaretin vücut bulmuş hali gibi duruşunu almış, korkutucu denecek kadar keskin bir gülümseme takınmış ve ateşten devasa bir kılıç meydana getirmişti.

Bir anda fırlamasıyla Ejderhaların yanında belirmişti. Onlarla savaşmaya başlamıştı. Çoğunlukla darbelerinden kaçınsa da maruz kaldığı, yere çarpıldığı, patladığı oluyordu, yine de Aren ayağa kalkıp saldırmaya devam ediyordu ve yarım saat boyunca süren yoğun savaşın ardından Ejderhaların her biri yere düşmüştü.

Kalea bu akıl almaz savaşı sadece seyretmişti. Hiçbir şey yapamamıştı, bedenindeki hakimiyetini kaybetmişti çünkü. Hareket edemedi.

Son Ejderhanın düşmesiyle Aren kendini öylece serbest bıraktı ve yere düşmeye başladı. Kalea o sırada hareket yeteneğini geri kazandı ve onu tutup yavaşça indirdi. Çok fazla güç kullanmış, ağır yaralar almıştı. Her ne kadar Tanrı güçlerine sahip olsa da bu yaraları tedavi edemezdi. Orada öleceği kesindi.

Aren "Gökyüzü... maviymiş... Bu zamana kadar kırmızı olarak görmüştüm... Ne kadar güzel bir saflık... Keşke daha fazla seyredebilseydim... eşimle... Buraya kadarmış..." diyerek gülümsedi. Kalea hiçbir şey yapamadığından üzgün bir ifade takınmıştı. O savaşçıyı tanımıyordu ama sevmişti. Cesareti, zekası ve asla vazgeçmemesi hoşuna gitmişti. Yardım etmek istiyordu.

Aren, Kalea'nın elinden tuttu ve gözlerine bakarak "Sen beni, ben de seni tanımıyorum ama... ama senden bir isteğim var... Eşime bir mesaj iletmeni istiyorum..." dediğinde Kalea "İletirim" dedi. Aren sevinçle gülümseyerek "Ona 'Seni böyle yalnız bıraktığım için özür dilerim ama sevdiğin adam olmam gerekiyordu ve bunun için de ölmem... Seni hayatımla sevdim, seviyorum ve seveceğim... Sonraki hayatta seni bulmak için gerekirse Tatangı yıkacağım ve Yufung'una ulaşacağım... İnan bana' demeni istiyorum..." dedi. Kalea "İleteceğim, savaşçı. Eşinin adı ne?" diye sorduğunda Aren cevapladı ve mutlu bir gülümsemeyle gözlerini kapatıp son nefesini verdi.

Her Migar'a olduğu gibi yaratılış parçacıklarına ayrışarak dünyadaki düzene dahil olacaktı ki Kalea "Umarım işe yarar" diyerek Aren'in parçacıkları ile kendi ışık parçacıklarını birleştirip yeni bir evlat dünyaya getirdi. İşte Anea böyle dünyaya geldi.

Kalea'nın kafasındaki düşünce "Eğer ki onun parçacıklarını kullanırsam yeniden doğar ve böylece yeniden yaşabilir" idi ama bunun yerine hem Efsanevi Ateş Migar'ı Aren'in hem de Işık Tanrıçası Kalea'nın güçlerine sahip bir kız evlat yaratılmıştı.

Anea diğer kardeşlerinden tamamen farklıydı. Öğrenme hızı, düşüncesi, yaptıkları, her şeyiyle... Kardeşleri Kalea'nın dediklerini aynen yaparken Anea gereksiz hareketlerde bulunarak hayatını tehlikeye atardı ama hiçbir zaman da bundan pişman olmazdı. Kalea için Anea, Aren'in kendisiydi. Bu yüzden ona diğer kızlarına davrandığı gibi davranmıyordu.

Yine de Cadılarla savaşmaya başlayıp onları özümseyerek delirmeye başlamasıyla bu farklı davranış "takıntı ve saplantı" haline dönüşmüştü. Kızı Anea'ya sahip olmak istiyordu, çünkü yıllar sonra fark etmişti ki Aren'e ilk görüşte aşık olmuştu. Ölmüş biriyle olamayacağı için de onun kanını taşıyan Anea'yı istiyordu.

Her Cadıyıavlamasıyla içindeki duygulara hakim olamamaya başladı ve kızını daha daistedi. Anea bunun farkındaydı ama Kalea'yı, annesini çok seviyordu. Kendisiniverebilirdi ama bu haline değil. Delirmiş, her şeyi yok etmek isteyen halinedeğil. Gerçek annesine... Bu yüzden kaçmıştı.

İlk Korku-Gezgin Kurt Savaşçısı (Düzenlendi 4-19 Eylül)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin