SON NEFES-4

188 15 3
                                    

Yol boyunca Alperde tek kelime etmedi ben de. Hala duyduklarımın şokunu atlatabilmiş değildim. Bir insan yaşadığı bir olay sonucu hırslanıp nasıl diğer insanların hayatlarını mahvetmeyi yaşam tarzı haline getirebilirdi ki ? Hatta asıl önemli soru Kıvanç bu kadar etkilenecek ne yaşamış olabilirdi ? Kafamda her geçen saniye yeni bir soru işareti çıkıyordu. Ayrıca Adayıda merak ediyordum. Blue Dreams şehrin biraz dışında kalıyordu. Bu yüzden yolculuk uzun sürmüştü. Evimin yerini tarif etme gereği duymadım çünkü zaten biliyordu. Evin önüne geldiğimizde "Derin ben gerçekten sadece sizi uyarmak istedim. Evet bunu çok önceden diğer insanlara da yapmam gerekirdi. Ama o sıralar umrumda olan tek şey Kıvanç'ın iyi hissetmesiydi. Biraz bunlarla uğraşır sonra vazgeçer sandım. Ama o gittikçe bu durumu yaşam tarzı haline getirdi ve iş içinden çıkılmaz bir hal aldı. Onu durdurmaya çalıştık bazı zamanlar ama bu defa da kendine zarar vermeye başladı. Bizde onun mutluluğu için senin dediğin gibi pislik olmayı seçtik. Eğer Ada aynı durumda olsa sende onun için her şeyden vazgeçerdin" dedi azarlar tarzda. Evet Ada için her şeyi yapardım ama kendi ellerimle onun pisliğe sürüklenmesine izin verir miydim ? "Kıvanç ne yaşadı bilmiyorum Alper. Bu durumda olmadanda yorum yapmak istemem ama evet haklısın Ada için yapamayacağım şey yoktur." dedim ve arabadan inerek eve hızlı adımlarla yürüdüm. Bir yandan Alperle Doruğu suçlu buluyordum bir yandan da onlara hak veriyordum.

Annemle babam daha eve gelmemişlerdi. "Minoş ben geldim." dedim bağırarak. "Hoşgeldin canım Ada seni odanda bekliyor üstünü değiştir gelin yemek yiyin." dedi. "Tamam Minoşum." dedim ve hızlı adımlarla merdivenleri çıktım ve odama ulaştım. Ada yatağımın üstüne yüzüstü yatmış kafasını acayip bir şekilde sağa sola sallıyordu. "Salak Ada mal Ada tam gerizekalısın sen." diye kendi kendine konuşuyordu. "Özlemime dayanamayıp depresyona girmiş olduğunu varsaymak isterim ama bu halin ne ?" dedim dolabımı açarken. "Derin oh sonunda. Lanet olasıca mesajlarıma neden cevap vermedin? Başına bir şey gelmesinden korktum daha doğrusu bu iki manyak beni yeterince korkutuyor. Alper'in seni kaçırma ihtimalini bile düşündüm." dedi ciddiyetle. "Saçmalama Alper sandığımız kadar kötü olmayabilir sana anlatacağım ve yorumlamamız gereken çok fazla şey var ama önce bir sorum Kıvanç özel biri demek ne demek bir şey hissetmiyorsun değil mi?" dedim sırıtarak. "Ondan hoşlanacağıma kaplumbağalarla kış uykusuna yatarım daha iyi. Ilk başta anlam veremediğim kadar nazik ve duygusal davrandı. Yani beni etkilemeye çalışıyor gibiydi. Ayrıca gerçekten özel biri. Yani ruh sağlığı açısından benim özel derken kast ettiğim şey ciddi anlamda değişik ve duygusal olurken aynı zamanda pislik olması. Bilmiyorum Ada ben çok korkuyorum ve Kıvançta Anladığım kadarıyla korktuğumu anladı ve bundan zevk alıyor." dedi sıkıntıyla. "Minoş yemeği hazırlamış gel aşağı inelim." dedim ve mutfağa indik. Minoş mutfakta yoktu odasına gitmiş olmalıydı. Şinitzel ve kızarmış patatesler çok çekici gözüküyordu. Masaya oturduk. " Alper bizim bir oyunda olduğumuzu söyledi ne kadar doğru bilmiyorum. Çünkü tanımadığım birine güvenemem. Ama dedikleri beni endişelendirdi." diye Söze başladım. "Ne oyunu kızım anlatsana" diye bana dikkatle baktı Ada aynı zamanlarda patateslerini yiyordu. " Kıvanç bir olay sonucu tüm arkadaşların daha doğrusu yakın arkadaşların arasına girip dostlukları bitene kadar uğraşıyormuş yani anladığım kadarıyla iki tarafıda kendine aşık edip iki dostu rakip haline getiriyor. Normalde Alper'in dediğine göre ortam kızlarının dostluklarını bozuyormuş ama bu defa hedef olarak bizi seçmiş. Geçen yıldan beri hakkımızda araştırma yapıyormuş. Yani o gün bize sataşması kurada bize çıkmaları tesadüf değil. Kıvanç'ın ne yaşadığını söylemedi Alper ama genelde Kıvanç'ın pisliklerini temizlemek onunla Doruğa düşüyormuş. Ilk başta rahatlar diye Kıvanç'a karışmamışlar ama sonraları iş işinden çıkılmaz bir hal almış. Alper ilk defa iyi birilerine yani bize bulaşmak istediğini söyledi yani aklınca o küçük beyninde ikimizin ona aşık olacağını sonra birbirimizle küseceğini düşünmüş." dedim Ada'nın ağzı resmen açık kalmıştı. "Bu bu bunlar deliler mi ? Bir akıl hastanesine ihtiyaçları var. Bu kadar bebekçe oyunları oynayanlar hala var mı ? İnanamıyorum Derin bizi ayırmayı mı hedeflemiş? Senle beni ? Bizi? Bu kadar düşüncesiz aptal insanlar var mı? Ne yaşadığı gram umrumda değil başkalarının hayatını mahvetmeye hakları yok." dedi ve titreyen sesinin ardından gözyaşları gözlerini terk etti. Neden ağladığını biliyordum. Ayrı düştüğümüzü düşünmek onunda canını yakmıştı. En yakın arkadaşınız hayatınızın bütünü gibidir. Onu aldıkları zaman tutunacak yeriniz kalmaz. Ve bir boşlukta kaybolursunuz. Bu yüzden sizi gerçekten seven ve bırakmayacak insana en yakın arkadaş dersiniz ve bu doğru insanı bulmak herkes için kolay değildir bazen yanlış insanlara güvenirsiniz. Ama ben Adaya en yakınım dediğim için bir gün bile pişmanlık duymadım. Benimde gözlerimden tuhaf bir şekilde yaşlar akmaya başlamıştı. "Ada sana söz veriyorum. Dostluğumuz böyle basit insanların basit oyunlarının kurbanı olmayacak. Bu hayata gözlerimizi beraber açtık sayılır ve bu dostluk ancak son nefesimizde bizi terk eder." dedim ve ayağa kalkarak ona sarıldım. Oda bana sarıldı sımsıkı. "Son nefesimize kadar yanındayım ama şimdi bu duygusallıktan sonra yemek yeme hissim geri geldi ve yemezsem yemek krizine girerim" dedi gözyaşlarını silerek. Masaya tekrar oturduk. Ve yemeğimizi yerken saçma sohbetler ettik. Kıvanç konusunda haberimiz yokmuş gibi davranacaktık Alper'in dediği gibi ama tedbiri elden bırakmayacaktık. Ada onunla parti konusu dışında sohbet etmeme kararı almıştı. "Ada bir şey daha söylemem lazım ama bu babamla ilgili" dedim son şinitzel dilimini ağzıma atarken. "Noldu tartıştınız mı ? Kavga mı ettiniz?" dedi bana bakan parlak gözlerle. "Hayır Alperle bugün şehrin dışında gibi kalan bir kafeye gittik. Alışveriş merkezinin önünde babamla bir kız gördüm. Benim yaşlarımda bir kız gibi duruyordu. Beynim bana oyun mu oynadı yoksa gerçek miydi bilmiyorum. Ama o kızla mutlu gözüküyordu ellerinde poşetler vardı." dedim o anı tekrar düşünerek. Ada durdu düşünüyordu doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordu sanırım. "Bunu ona direk sor bence yani eğer tökezlerse heyecanlanırsa doğru olmayan bir şeyler vardır ama normal bir şekilde cevap verirse bir durum olduğunu düşünme. Tamam Egemen amca sana çok ilgi göstermiyor sevgisini belli edemiyor ama Sude teyzeye hep parlayan gözleriyle bakıyor. Onu incitecek bir şey yapacağını sanmıyorum." dedi ve sonra kolasını kafaya dikerek bitirdi. "Geldiğinde sorarım o zaman bu gece bizde kalsana." dedim masumca sesimle. Yarın cumartesiydi. Ve parti için kıyafet bakmaya gidecektik. Yılbaşı partisinde giydiğimiz kıyafetleri tekrar giymeyi düşündüm ama Ada buna kesinlikle hayır derdi. "Burda kalacağım zaten sana sorma gereği duymuyorum" dedi sırıtarak. "O zaman napıyoruz ? Remember Me izleme zamanı" dedim ve salona geçtik. Ben televizyonu ayarlarken Minoş geldi. "Size kahve yapayım mısırda patlatma mı ister misiniz?" dedi. Minoş tam bir melekti. "Asla hayır demem." demem diye obezliğini konuşturdu Ada. Minoş mutfakta Mısır patlatırken bende üstümüze bir örtü getirdim. Bu filmi kaçıncı izleyişimiz bilmiyorum ama her defasında aynı duyguları bırakıyor bizde. Örtümüze sarındık ve ayaklarımızı uzatıp filmimizi izlemeye başladık

Minoş mısırlarımızı ve kahvelerimizi bıraktı "Ben yatıyorum kuzular. Size iyi izlemeler dedi." dedi. Adayla aynı anda "İyi geceler Minoş" dedik ve Minoşuma öpücük yolladım. Tam bu Sırada telefonum titremeye başladı. Kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. "Açsana kızım" dedi Ada merakla. "Numarayı tanımıyorum ama." dedim nazlanarak. "Açmadan bilemezsin." diyerek bilmişliğini konuşturdu. Gerçekten telefonu açmadan kim olduğunu bilemezdim. "Alo?" dedim tersler tarzda. "Derin ben Alper salonla görüştüm dediklerin ayarlanacak kardan adamlar sende sadece diğerlerinin hepsini hallettim." dedi Alper. Bu kadar hızlı olacağını tahmin etmemiştim. "Yapay karı halledebildin mi?" dedim. Belki de Dünya'da ki en Saçma soruydu sorulabilecek ama merak etmiştim. Ada yanımda kıkırdıyordu. "Evet onu da halledecekler geriye bir tek kardan adam biblolarını seçmen gerek. Neyse ben kapatıyorum görüşürüz" dedi ve cidden telefonu kapattı. "Gerizekalı" dedim ve telefonu koltuğa doğru fırlattım. "Noldu ne dedi?" Ada heyecanla. "Salon işlerini halletmiş onu söylemek için aramış. Ben kapatıyorum görüşürüz dedi ve telefonu birden kapattı benim cevap vermeme gerek duymadı sanırım" dedim filme dikkatimi tekrardan vererek. "Gereksiz grubun gereksiz elemanından kibarlık beklemem bile hata" dedi Ada ve başını yastığa koydu. Oda dikkatini filme vermişti.

"Eğer beni duyabilseydin, parmak izlerimizin dokunduğumuz hayatlardan kaybolmadığını söylerdim." Filmin en can alıcı noktası burasıydı sanırım. Bu sözden sonra gözlerim yaşları serbest bırakıyordu. Hayatı güzel özetleyen bir sözdü. Hayatımızda bize azda olsa bir şey katan insanların parmak izleri hayatlarımızın bir köşesinde duruyordu. Bu da demek oluyordu ki ne kadar insanda parmak iziniz varsa o kadar hayattan geçmişsiniz demektir. "Bu lanet filmin sonunu değiştirmek istiyorum." diye homurdandı Ada. "Eğer mutlu bir son olsaydı bunu defalarca izlemezdik biliyorsun değil mi?" dedim ona gözyaşlarımı silerken. "Biliyorum ama mutsuz sonları asla sevmeyeceğim." dedi oda gözyaşlarını silerek. "Mutsuz sonlar her zaman hatırlanır çünkü can yakar ve unutulmazlar. Mutlu sonlara anlık sevinirsin. Bence zaten bir son varsa orada mutluluk olması yeterince saçma sevgili büyükanne" dedim sırıtarak. "Bunu hiç düşünmemiştim. Gerçekten bir son varsa orda mutluluk aranmaz. Bazen çok duygusal bir yapın olduğunu düşünüyorum bu öküzlüğün altında bir melek yatıyor." dedi ve oda benim gibi sırıttı. "Merhaba kızlar." diyerek salona dalış yaptı annem. "Merhaba anne." dedim kalkıp yanağına bir öpücük kondurarak. "Merhaba Sude teyze." dedikten sonra Adada annemin yanağına bir öpücük bıraktı. "Biz odaya çıkıyoruz anne yarın erkenden çıkacağız elbise bakmamız lazım. İyi geceler" dedim merdivenleri çıkarken. "Tamam canım. İyi geceler." dedi annemde. Adayla hemen kendimizi yatağa attık ve yorgana sarıldık. Kışın en güzel yanı soğuğu hissetmek iliklerine kadar. Kitabın kahven yorganın ve bir de mükemmel bir dostun varsa kış daha ayrıdır senin için. Ada yine dalmıştı. " Derin hani bana dedin ya son nefesimizde dostluğumuz bizi terk eder. Peki peki ya sonrası?" diye sordu masum bir çocuk gibi. "İnsanlar ölünce var oldukları karakterlerleri bırakmıyorlar sadece o karakteri artık oynayamıyorlar. Mesela bir yakının ölünce o yakının olmaktan çıkmıyor hala yakının ve onu sevmekten vazgeçmiyorsun. Yani ben ölsem en yakının olarak kalmaya devam ederim ve beni sevmeye devam edersin. Bu sen ölsen de böyle. Klişe lafların arkasında ki gerçek bu. Sen ölürsen yaşamam lafları değil. Birini kaybettikten sonra yaşarsın ama yaralı ve sevmekten vazgeçmeyen bir kalple." dedim ve gözlerimi ona diktim.

"Seni gerçekten çok seviyorum Derin."
"Bende seni seviyorum melek."

Tam uyuyacakken telefonum titredi. Normalde umrumda olmazdı ama gecenin bu saatinde kim mesaj atardı ki? Ve bir kere daha titredi. Yiğitle konuşup ona iyi olduğumuzu anlatmıştım ona Kıvanç'ın aptallıklarından söz etmemeye karar vermiştik Adayla. Çünkü Yiğit kendini tutamaz kavga çıkarırdı. Telefona uzandım ve ekranda yazan mesajı gördükten sonra telefonu istemsiz olarak düşürdüm.
"Seni gördüğüm günden beri aklımdan çıkmıyorsun Derin. Akımına kapılmış gidiyorum. Sen beni bilmiyor olabilirsin ama ben senin her adımını biliyor ve her saniye seni hayal ediyorum."

"Ben Kıvanç..."

Son NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin