Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın,
Kestiğim taşları,
Açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden parmak izlerimiz değecek birbirine...-Likya şiiri-
Yüzüme vuran yakıcı güneş beni uyandırdığında yüzümü buruşturdum. Sıcağı ve güneşi oldum olası sevmezdim. Sol elimi gözlerimin önüne siper edip güneşi engelledim ve gözlerimi araladım. Yattığım yumuşak zeminde genleşerek etrafa baktım.
Odamdaydım. Buraya nasıl geldiğimi düşünürken dün gece geldi aklıma. O dağda, ağacın altında, Asır'ın omuzunda uyuya kalmıştım.
Yataktan doğruldum ve üzerimdeki yorganı attım. Dün geceki kıyafetler hala üzerimdeydi fakat yağmurluğum yoktu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp dışarıya çıktım. Salona baktığımda kimse yoktu ve bende mutfağa geçtim. Sedef hazırlanmış elindeki sandviçi yiyordu.
Geldiğimi hissetmiş olacak ki bana döndü ve tabaktaki diğer sandviçi bana uzattı. Elinden aldım, sandalyelerin birisini çekip oturdum.
"neden bize haber vermedin?" omuz silkip bardaktaki portakal suyunu içtim. Ofladı, duvardaki saate baktığımda 07.05'i gösteriyordu. Hemen hazırlanırsam yetişebilirdim.
"dün gece seni Asır getirdi. Kucağında!" boğazıma kaçan içecekle öksürmeye başladım. Kucağında kelimesini ellerini tırnak işareti yaparak söylemiş ve sinsi bir şekilde gülümsemişti. Biz böyleydik işte, bir gün bir daha hiç barışmayacak gibi tartışır ertesi gün sarılırdık. Fakat bu seferkinin o kadar kısa olacağını düşünmüyordum.
Sedef bir eliyle sırtıma vuruyor, bir yandan da kahkaha atıyordu. Sonunda sandviçimi bitirip banyoya koşturdum. Kısa bir duşun ardından odama geçip kıyafetlerimi giymeye başladım. Kıyafet olarak kırmızı bir kazak ve siyah etek seçmiştim.
Saçlarımı tarayıp tepeden topladım ve boyu dizlerimin altında olan siyah çizmelerimi giydim. Elime aldığım rimel ile kirpiklerimi şekillendirdim ve deri ceketimi giyinip koluma astığım çantamla evden çıktım.
İşten çıktıktan sonra ki planım doktorum Zeliha Hanım ile görüşmekti. Nedensiz bir şekilde iyi gözükmek artık hasta olmadığımı göstermek istemiştim. İşe yetişmek için ana yoldaki taksiyi çevirdim ve ofisi tarif ettim.
--
"Belda?" Melih'in sesiyle kafamı dosyalardan kaldırdım.
Gülümseyerek bana bakıyordu. Ne olduğunu sorar bakışlarımı gördüğünde eliyle beni yanına çağırdı ve odamdan çıktı.
Yerimden kalkıp peşine düştüğümde odasına girdi benimde girmem için kapıyı açık bıraktı. Odaya girdiğimde Eylül ile karşılaştım. Büyük koltuğa oturmuş bana gülümseyerek bakıyordu. Ona aynı şekilde karşılık verip yanına yerleştim."nasılsın tatlım?" Başımı sallayıp iyi olduğumu belirttim. Daha fazla bana soru sormayıp Melih ile koyu bir sohbete girmişlerdi, bende onları dinleyerek eşlik etmiştim.
Çıkış saati geldiğinde odamdaki Eşyalarımı alıp dışarıya çıktım. Kapının önünde Eylül ve Kerem vardı. Bakışları bana döndüğünde onlara gülümsedim, yanlarına gittim.
"selam" Kerem'e aynı şekilde karşılık verip mavi gözlerini kısıp bana bakmasını izledim.
"hoş görünüyorsun." Ona minnet dolu bakışlarımı gönderdim, onlarla vedalaşıp ofise yakın olan hastaneye yürüdüm. Bugün kendimi oldukça enerjik, mutlu hissediyordum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda gülümsedim ve alnıma düşen su damlasıyla gülümsemem yüzümde dondu. Tüm dünya bir olmuş mutlu olmamı engelliyorlardı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belda +18
Misterio / SuspensoBu bir suskunun hikayesi... Hayatınızdaki tüm kötülüklerden kaçtığınızı düşünün. Mutlusunuz, gülüyorsunuz. Kalbiniz sevgi, elleriniz yuva dolu. Şimdi unutun. Hepsini! Hayatınızdaki en büyük kötülüğün karşınıza çıktığını düşünün. Katilsiniz, susuyor...