Kaçtığım bir hayatım olduğundan bahsediyor, oyunlar oynadığımı söyleyip bundan nefret ettiğini açıkça belli ediyor, Medusa diyor… Bazense Rüya.
Ben bahsettiği kız değilim, Rüya değilim, benim adım ELİS! Üniversite sınavına hazırlanmak için gün sayan, iki arkadaşı dışında kimse ile yakın olmayan, zamanının çoğunu kitap okuyarak geçiren bazense odasında bulunan küçük çalışma masasının gizli çekmecesindeki kara defterine çizimler yapan Elis’ten başkası değilim.
Peki ya sen kimsin Ela gözlü adam? Neden bana olmadığım biri gibi davranıyorsun. Neden acımasızca kolumdan tutup hayatına sokuyorsun? Görmüyor musun? Korkuyorum senden, beni götürdüğün yerden, başlatmak istediğin şeyden. Bize yazacağın hikayeden…
Gözlerime ışık huzmelerinin hücum etmeye başladığını hissettim, sağ yanağımı da hafif bir rüzgar okşuyordu. Yine aynı araba kokusu ile uyanınca nerede olduğumu anladım, hala ön koltuktaydım, büyük ihtimalle havanın tekrar kararması ile dayanamamış ve uyumuştum. Koltukta dizlerimi göğsüme çekmiş ellerim ile de çevresini sarmış bir şekilde kıvrılmış duruyordum, başımı yasladığım yerden biraz kaldırdığımda rüzgarın nedeninin hafif açık pencere olduğunu gördüm. Güneş doğmuştu yine, hava gayet açıktı ve gökyüzü oldukça cömert bir şekilde maviliğini sunuyordu yer yüzüne. Fakat güzel olan tek mavi o değildi, ilerlediğimiz yolun bir sahil yolu olduğunu anladım uçsuz denizi görünce. Bacaklarımı sarmaktan hafif ağrımış olan kollarımı geri çektim ve bacaklarımı serbest bırakarak yere inmelerini sağladım. Daha sonra koltukta biraz daha dik oturmaya karar vererek kendimi iyice geri çektim. Tekrar etrafı izlemek üzere başımı cama çevirmeyi düşünüyordum ki onun sesiyle yönümü ona çevirdim.
‘Önündeki paketi al’ demişti emreder bi sesle.
Kafamı önüme çevirdiğimde ön camın başladığı yerde bir poğaça paketinin poşette olduğunu gördüm. Sahi ne zamandır yemek yemiyordum ben? Bir buçuk gün? Belki de bu kadar halsiz ve bitik hissetmemin sebebi buydu, ayrıca midemdeki boşluğu çok iyi hissedebiliyordum. İtiraz edemezdim, etmek de istemiyordum, sonuçta yaşamak için bir şeyler yemeye ihtiyacım vardı. Pakete uzandım ve alıp kucağıma koydum, poşetin içinde birde kayısı suyu vardı. Onu almak yerine poşetin eski yerinde duran suyu alarak kapağını açtım ve dün yarıladığım şişeyi tamamen bitirdim. Daha sonra poğaça paketini açıp içinde bulunan iki tanesinden kaşarlı olduğunu tahmin ettiğimi çıkarıp bir ısırık aldım. Ağzımda çok süre bekletmeden yutabileceğim kadar küçük parçalara ayırarak mideye indirdim, daha sonra bir ısırık daha aldım. Onu da mideye indirirken tekrar konuştu.
‘Kayısı suyunu da iç’
Meyve sularını severdim fakat kayısı suyu hoşuma gitmiyordu. Ağzımda bıraktığı yoğun kıvamı sevmiyordum, benim tercihim vişne suyuydu, boğazımdan geçerken bıraktığı ekşi tadın yakıcılığı hoşuma giderdi. Genellikle ondan başkasını tercih etmezdim.
‘Kayısı suyunu sevmiyorum’ dedim çekinerek.
Her şeye kızacakmış gibi görünen yapısı beni buna mecbur kılıyordu. Bir şey demesini bekledim fakat ağzından tek bir sözcük çıkmadı. Kafasını hafif salladığını görür gibi oldum ama emin değilim. Beş dakika sonra ikinci poğaçayı da yarılamak üzereydim, gerçekten acıktığımı doyunca anlayan tiplerdenim. Şimdi daha iyi hissediyordum. Poğaçanın son lokmasını da ağzıma atarken tekrar kafamı takip ettiğimiz sahil yolunun kumsalına çevirdim.
Deniz sahilden çokta uzak değildi, belki bir ya da bir buçuk dakikalık mesafede olabilirdi. Kumsal güzel, inci gibi kumlardan oluşuyordu, ayrıca çok temiz bir yerdi. Arada birkaç insan görüyordum, yazın son günleriydi bu zamanlar ve bu günleri değerlendirmek isteyen herkes ailesini ya da arkadaşlarını kapıp denize eğlenmeye gelmiş gibiydiler. Biraz sonra yolun eğimi arttı ve araba yukarı tırmanmaya başladı, çokta büyük olmayan tepeyi de aşınca bir kasaba girişinde olduğumuzu çağrıştıran evler sıralanmaya başladı. Bir süre sonra yanlarından geçtiğimiz için daha iyi görmeye başladım, çoğu iki katlı ve bahçeli evlerden oluşuyordu, araya serpiştirilmiş renkli ve farklı dükkanlar da küçük bir parıltı bırakıyordu sokaklara, bir süre daha ilerledikten sonra uzaklaşıp bu sefer tepesinde bir ev bulunduran yoldan yukarı tırmanmaya başladık, sahil ayaklarımızın altındaydı. Yolun bir kenarı boş olup aşağısında sahil yolunu bulundururken diğer tarafı topraktı, kıvrım kabul etmeden düz bir şekilde ilerliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansıma
Teen FictionAcı hissedilmeyi talep eder.. Bu cümle tam olarak onun için yazılmış gibiydi, iliklerine kadar canının yanması, nefes alırken zehirli bir havayı solumak ve hiç bir şeyden zevk almamak gibi şeyler gerçek olabiliyorsa o bunları yaşıyordu. Yanlış anlaş...