MEZARLIK

10 3 0
                                    

“Dört gencin ölüm saati 06.02 “

Boş hastane koridorunda bir anne feryadı yankılandı. Zeliha anne duramadı ayakta. Özlem son kez veda edemedi hiçbirine. Eli karnında dizlerinin üstüne çöktü.

Ölüm denen şey önüne geçemediğimiz bir gerçekti. Herkes bir gün ölecekti. Asıl ölen kişiler arkada kalanlar değil miydi peki? Geride kalanlar her gün öleceklerdi.
Hiçbir zaman yüzü gülmemiş dört gencin hayatlarının baharındayken bu kadar çabuk ayrılmaları hangi defteri sığardı, hangi yürek dayanırdı buna?

Bastıkları mayından ayaklarını çekmek zorunda kalan dört gencin aileleri ile aynı kaderi yaşamaları can yakıcı değil miydi?
Geride kalanın ağzından çıkan tek kelime “Gitti mi?” olurken dört gencin tabutu omuzlara alınabilir miydi?

Kimse onların yaşadığını bilmezken o kadar şeyin hesabını soracak kimse yoktu.
Giden düşünmez miydi, geri de kalanları?

Mezarlık..

Ecevit yavaşça adım attı dört gencin mezarının bulunduğu yere. Söndürülen araba da can veren dört gencin bütün acıları onun omzundaymış gibi hissediyordu. Bütün olanları kendi üstüne yükleyecekti diğerleri gibi. Çünkü orada geride kalanlardandı.

Özlem mezarların yanında sessizce oturuyordu. Zeliha hanım’ın son sözü zikretti kulaklarında. “Onlar cehennemde kaybolan cennetin çocuklarıydı.”

Hüseyin Bey mezarlığın demirlerinden baktı dışarıdan. İçeri girmeye yüzü yoktu. “Ben yapmak zorundayım be canımın içleri. Ben yapmak zorunda kaldım.”diyebildi sadece.
Ailesini onlardan koparsa da bu dört genci birbirine bağlayan kişi de o değil miydi?

Peki 10 yıl önce ki olayın itirafını yapmak için karakola doğru adam attığında canı Deniz'in karakola giderken ki acıdığı kadar acıyacak mıydı? Ağca’nın sevdiği kız tutuklanmasın diye ellerinde kelepçelerle karakola götürülürken ki yüreğe sahip olacak mı?

En önemlisi o mayına bastığımızda vericeğimiz karardı belki de.

       -SON-

CENNETİN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin