2#

189 9 2
                                    

Bölüm 2#

Elimi cebime sokup soğuktan uçları karıncalanan parmaklarımı ısıtmaya çalışırken, hızlanarak sahafın karların kapatmaya yüz tuttuğu eski kapısından içeri girdim. Ve içeri girer girmez, masalardan yayılan fındıklı kahve kokusuyla karışmış olan eski kitap kokusu yüzüme çarptı.

Kokuyu içime çekerken, kapının hemen yanındaki masada oturan kadına gülümseyerek masaya yaklaştım.

"Merhaba, ben kitap almak için gelmiştim de." dedim tüm samimiyetimle. Kadında aynı şekilde gülümserken başını salladı.

"Pekâlâ, ne tür istiyorsun?"

Bu soru üzerine gözlerimi kısarak olabildiğine kasıldım, hatta dışarıdan hapşıracak gibi göründüğüme yemin edebilirdim. "Ah, şey ben... Şey..." Omuzlarımı aniden yenilgiyle indirerek "Bilmiyorum." dedim. "Daha önce hiç sahafa gelmemiştim."

Kadın anlayışla başını sallayarak "Anlıyorum." dedi. Samimiyetinden gram eksilmemişti. Aksine daha da cana yakın duruyordu. Aynı şey bana yapılsa, yani gelip biri bana "Ben daha önce hiç film izlemedim" dese, Hayalet Sürücü'deki gibi bir iskelete dönüşüp her yerimden alev fışkırtıyormuş gibi bakardım ona. Bu korkunçtu, kabul dahi edilemezdi. Gelmiş geçmiş en büyük Falez kurallarına aykırıydı. Tamam, fazla abartmama gerek yoktu, eğer öyle bir şey olsaydı ona en septik bakışlarımı atar ve film tarihinin en kafa karıştırıcı filmi olan Trans'ı önererek psikolojisini bozardım. Bu benim için daha zevk verici bir işkence yöntemiydi.

Psikopat yanımı derinlerime canlı canlı gömerken, kadına dönerek çekingence gülümsedim. Masanın yanında duran tahtadan yapılmış yüksek sandalyeye oturdum. Ayaklarımı koyacak rahat bir yer bulduktan sonra konuya direk dalış yaptım. "Buraya kitap almak için gelmedim." dedim sıkıntılı bir tavırla. Ama ağzımdan istediğim duyguda çıkmayan kelimeler, ortaya boş bir tehdit savurmuşum gibi olmuştu.

Aslında o anda tam da Western filmlerindeki kovboylar gibiydim.

"Belindeki silahla yakışıklı Falez bara giriyor ve havaya bozuk para atıp onu tam ortasından vuruyor. Sonra da sanki daha da yakışıklı olabilirmiş gibi elini kemerine atıyor ve şapkasını yukarı kaldırıyor. Ve o büyülü sözcükler: "Buraya misafir olmaya gelmedim.""

Elimi büyük bir sesle yüzüme kapattım. "Aptal." dedim kendi kendime. "Aptalsın, aptal. Başka bir şey değil."

Hayal dünyamdan çıkarak sandalyede dikleşmeye çalıştım. "Yani, kitap almak için geldim ama o iş sonra." dedim kadına.

"Yakışıklı Falez tezgâha yaklaşır ve yanında oturan kadına bakarak konuşur: "Barmen, bana bir bira. Daha sonra buradakilerin canına okuyacağım...""

Sinirle yanağımın içini dişledim. Kendime gelmem gerekiyordu. Karşımda bana iyi olup olmadığımı kontrol edercesine bakan kadına bakarak 'Her şey yolunda' gülümsememi takındım. Sonra bir yerden konuya girmem gerektiğini fark ederek öksürdüm ve karşımdaki kadına ne diye hitap edeceğimi bilemeyerek "Abla." dedim. Kadın yüzünü buruşturarak "Bilge." dedi. "Adım Bilge."

Kafamı sallayarak yutkundum. "Tamam, Bilge Abla. Bende Falez. Tanıştığıma memnun oldum." Gülerek karşıma oturdu. Ona hemen güvenerek bunları anlatmam tam da bana yakışır bir hareketti ama sadece sezgilerimi dinledim ve derdimi anlatmaya devam ettim. "Bir kız var." dedim usulca. "Bu kızı aylardır izliyorum. Beni yanlış anlama, sapık değilim. Ama kız öyle bir şey ki canlı hiçbir şeye adam akıllı mimik bile oynatmıyor. Deli ediyor insanı. İşte ben bu kı-"

Eliyle beni durdurarak susmamı sağladı. "Bekle." dedi ve yan taraftaki raflarda duran kupalara ilerledi. Ne yapacağını anlayarak bir an panik yaptım. "Lütfen, lütfen kupaları almasın." dedim içimden. Adeta soğuk terler döküyordum. "Ya o kupayla başkası bir şeyler içtiyse? Ya hastalık kaparsam? Ya kızla tanışamadan ölürsem?"

SareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin