11. BÖLÜM

88 2 0
                                    

Rafet ve Tarık yılların hasretiyle sarmaş dolaş olmuşlardı. Rafet, Tarık'ın İzmir'den tanıdığı çok sevdiği arkadaşlarındandı. Tarık uzun zaman üzerine arkadaşını İstanbul'da gördüğüne çok şaşırmıştı.

"Hayırdır senin ne işin var burada? İşlerinin yoğunluğundan bahsedip duruyordun." dedi.

Rafet de Tarık'ı gördüğüne çok mutlu olmuş. "Ya sorma Tarık, eskiden beri tanıdığım, abim yerine koyduğum çok iyi bir insan, uzun zamandır kanserle mücadele ediyordu. Duydum ki ölüm döşeğindeymiş. İşleri bir tarafa attım, geldim." diye cevap verdi hüzünle.

Tarık için de zor bir durumdu. Ona ödevi için araştırma yaptığı konuyu da anlatamazdı. Fakat Rafet'in teklifiyle adeta rahatladı.

"Benimle gelir misin Tarık? Hem çok iyi bir insan tanımış olursun hem sonrasında da biraz dertleşiriz."

"Olur."

"Hadi gidelim." diyerek yola koyuldular. Kendilerinden biraz konuştuktan sonra Rafet ölüm döşeğine düşen Hasan Dayı'dan bahsetmeye başladı.

"Bambaşka bir insan... Her zaman, nerede yardıma ihtiyacı olan biri var onun yanında. Bildim bileli insanlara iyilik etmek için yaşar. Çok değerli bir kişilik, çok değerli... Ecel işte. Son bir aydır yoğun bakımdaydı. Fenalaşmış, parmağını bile kıpırdatamıyormuş artık."

Hasan Dayı'dan bahsederek hastaneye varmışlardı. Odasına girdiklerinde doktor akrabalarına "Maalesef artık umut yok." diyordu. Hemşireler de o sırada üzerine bağlı aletleri çıkarıyordu. Böyle ortamlar üzüyordu insanı. Yatakta güzel yüzlü yetmiş yaşların da bir adam yatıyordu. Elini sımsıkı tutup okşayan oğlu, Rafet'in söylediklerini teyit etti. "Parmağını bile kıpırdatamıyor artık. Kanser, her yerine yayıldı." dedi.

Oda da hüzünlü bir hava esiyordu ki birden hastanın yarı baygın gözleri açılıverdi. Sonra bir sıçrayışla oturdu. Birileri 'Mucize midir, nedir?' dedi. Herkes dualar okuyordu. Adamcağızın ağzından şu sözler döküldü:

"Niye zahmet ettin ya Resulullah! Ben gelirdim. Niye zahmet ettin?"

Bu sözlerden sonra yatağa geri düşüp son nefesini vermişti. Herkes çok üzgündü. Odayı hıçkırarak ağlayanların sesleri doldurdu. Tarık da Rafet ve odada bulunanlar diğerleri gibi ağlamaya başladı. Arada birbirlerine şaşkın gözlerle bakıyorlardı. "Niye zahmet ettin ya Resulullah, ben gelirdim." cümlesi hafızalarında derin yer etmişti. Gözyaşları durmuyordu hiçbirinin...

***

Sabah olduğunda hâlâ yatakta dönüp duruyordu Zümra. Dışarıda babaannesinin sesini işitince fırladı, kalktı. Neriman Hanım Zümra'ya sarıldı, öptü.

"Ah benim yavrum Zümracığım bak ne düşündüm; seni yurtdışına yollamamı ister misin? Daha iyi eğitim alırsın. Yanlış anlama senin için de daha iyi olur diye. Aile avukatımla konuştum, seni şikâyet edeni öğreneceğim. Ayrıca Nazım Amca'nla konuşup sizden kaçırdığım malları geri alacağım."

"Hayır, babaanne başka düşman istemiyorum. Bunlar önemsiz. Lütfen beni seviyorsan böyle bir şeyi sakın yapma. Ben inşallah okulu bitirsem bana yeter. Hem dışarıda okumak da istemem. Sizleri, annemi bırakamam."

"Ben yaptığım hataları telafi etmek istiyorum yavrum."

"Sağ ol babaanne. Oğlunla benim yüzümden karşı karşıya gelme, sakın."

Uzunca bir sessizlik oldu.

"Kızım, belki özel bir soru; ama sormadan edemeyeceğim."

"Tabi buyur, nedir babaanneciğim?

Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin