Bölüm 3#
Onu bir rafın önünde bağdaş kurmuş bir halde otururken buldum. Ne zaman buraya gelmişti ne kadar zamandır buradaydı hiçbir fikrim yoktu. Dikkatim tamamen onun hayaline odaklıyken gerçeğini fark edememiştim.
Öylece oturuyordu. Elindeki kitaba olabildiğine odaklanmış, satırları gözleriyle takip ederken yüzünde garip bir gülümseme belirmişti. Onu biraz daha rahat görebilmek için eğildim. Biraz daha ve biraz daha... Gözleri, varlığımı sezmişçesine bir süreliğine boşluğa dikti. Aniden kafasını kaldırıp etrafa baktığını fark eder etmez eğilmek için destek aldığım rafın arkasına saklandım. Beni görseydi ne yapardım bilmiyordum. Panik yapmıştım, nefes nefeseydim. O anın verdiği adrenalin duygusuyla geri geriye giderek onunla aynı hizaya denk gelen yerde durdum.
Bir süre boyunca kitapları elime alarak sessizce onları inceledim. Eğer gelip kim olduğuma bakar ve neden onu izlediğimi sorarsa, büyük ihtimalle onu terslerdim. Eren bu davranışlarım hakkında sürekli aksini iddia etse de, birisinin yanındayken rahat görünemiyordum ve sonunda bocalayıp kaçmak için tersliyordum. Elimde olan bir şey değildi bu, o anda gerildiğimi hissettiğim an, ne yaptığımı bile fark edemiyordum.
Ve şu anda aramızda sadece bir raf kadar mesafe varken, gerginlikten öte bir durumdaydım. Kitapları hafifçe aralayarak ona bakmaya çalıştım.
İşte ne olduysa, tam o anda oldu.
Kitaplardan birkaçı benim onu gizlice gözetleme dayanamayarak intihar etti. Onun ayaklarının tam dibine.
Ben şok içerisinde ona bakarken, o ilk önce gözlerini yerdeki kitaplara dikti. Sonra kafasını ağır ağır kaldırarak gözlerini tam gözlerimin içine kilitledi. İşte ben o anda, sadece o anda; Eridim, buharlaştım ve dünyanın öbür ucuna yağmur dağıtmak üzere giden buluta, kaçak yolcu olarak binen su buharı oldum.
Panikleyerek sağa sola baktım ama bunun işi daha da zorlaştırdığının farkındaydım. Bir şey belli etmemek adına zoraki bir şekilde kafamı kaldırdım ve gülümseyerek "Kusura bakma." dedim. "Düşmesinler diye tutmaya çalıştım, ama olmadı."
Gözlerini kırpmadan bana baktı. O arada yaşadığım zaman dilimini anlatmaya kelimeler yetmezdi. Bir yandan çok uzundu, bir yandan da çok kısaydı. Hatta, tıpkı onun gözleri gibiydi; Oldukça derindi, tıpkı bir kuyu gibi. Ama işlevini yerine getirmiyordu, boştu.
Parmağıyla gözlüklerini düzeltti. Sonra kucağındaki kitapları düşmesin diye büyük bir dikkatle tutarak kalktı. Bense hâlâ onu izliyordum. Arkasını dönüp ilerleyerek, elindeki kitapları benim eşyalarımı koyduğum masanın hemen önünde koydu. Ben oturacak diye beklerken az önceki yerine geri dönerek bana kısa bir bakış attı. Eğilerek yere düşen kitapları teker teker topladı ve düşen rafa, tam burun hizama yatay bir biçimde koydu. Artık onun tarafından bakılınca sadece suratımın yarısı gözüküyordu.
Onunla konuşmam gerekiyordu. Çünkü bundan başka fırsatım olmayabilirdi. Ama ne diyecektim ki? Filmlerde nasıl oluyordu? Hatırlayamıyordum. O anda zihnim el değmemiş bir dvd player gibiydi.
Orada adeta kıvranıyordum. O ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Teknik olarak, hiçbir şey de olmamıştı zaten. Yine de insan soğuk da olsa "Dikkat et." tarzında bir şeyler söylerdi. Derin dondurucu rolünü bu kadar üstlenmesine gerek yoktu.
Tam bir adım atmıştı ki, kendimden bekleyemeyeceğim kadar güçlü bir tonda konuştum: "Ben... Şey." aklıma gelen ilk filmi söyledim "Transformers'ın kitabını okumuş olabilir misin acaba?"
Gözlerimi sımsıkı yumarak, beni kovmasını bekledim. Ama beklediğim gibi olmadı.
Geri dönerek gözlüklerinin altından bana baktı. "Hayır?" dedi. Öyle bir tonda söylemişti ki bunu, ürpermemek için kendimi zor tuttum. İçimdeki duyguların aksine yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirerek "Neden?" diye sordum. "Oysaki filmi çok güzeldi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sare
Teen FictionSare... Sen benim yastığımın altında sakladığım kitabımsın. Kokun bile sana özel, hiç okunmamış bir kitap gibi... Bakışların, sözlerin... Sana özgü olan her şey bir kitap sayfası kadar keskin. Keşfettiğim her satırında, sana özel anlamlar gizli. Say...