Sevgili okuyucularım lütfen vote ve sevgi dolu yorumlarınızı bırakmayı unutmayın...
🖤🖤🖤&
Kenarda sohbet eden bir grup yaşlı adamın yanından geçerken, konuşmalarını bölüp bize baktıklarını fark ettim. Aslında tam olarak bize denmezdi, direkt gözlerini Josepf'e çevirmişler, dik dik ona bakıyorlardı. Bu gerçekten gözleriyle insanı taciz etmekti. Şehir merkezinde bu durum çok belli olmasada köyde durum değişiyordu. Ah, hadi ama biraz görgü kurallarını hatırlayın, çokta zor değil.
Josepf bana doğru eğildi ve sessizce, "İnsanların bana gözlerini kocaman açarak bakmasından bıktım." diye sızlandı. "Çok rahatsız edici, size değil neden bana bakıyorlar?"
"Çünkü buranın köy yaşamına göre fazla süslüsün ve." dedim, onun beni süzdüğü gibi bende onu baştan aşağı süzdüğümde, "Buradakiler senin bir erkek olmana rağmen bu kadar farklı kıyafetler giymeni anlamıyorlar bebeğim, yabancı olduğunuz belli oluyor bu da onların dikkatini çekiyor." diye ekledim.
Kurduğum cümlelerden hoşlanmadığını gösteren bir ifadeyle suratını buruşturdu, " Ben onlar gibi giyinemem, moda anlayışları senden daha kötü." diye çemkirip, omzuma çarptı ve yanımdan geçerek Loya'ların kapısına vurdu. Şaşkınlıkla gözlerim Granit'e kaydığında bana boşver der gibi elini salladı. Benimle ne alakası vardı şimdi?
Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. Josepf her ne kadar burayı sevsede insanların yobazlıklarından bıkmıştı. Zeliha Teyze kapıyı açınca sırayla içeri girdik. Anneannem bizden önce gelmiş, Zeliha Teyze'ye yardım ediyordu. Biz bizeydik neden bu kadar telaş vardı onu da anlamış değildim.
Salona girdiğimde, Loya hızla yanımdan geçerek elindeki tabakları masanın kenarına koydu. Oldukça yorgun görünüyordu, her ne kadar makyaj yapmış olsada gözleri halini ele veriyordu. Bezgince elini masanın kenarına yasladı ve bize bakarak, "Merhaba." dedi.
Gülümseyerek yanına gidip ona sarıldım. Zayıflamış gibiydi, hemde sadece birkaç günde. Ya da bilmediğim başka bir şeyler mi vardı? Şüpheyle kaşlarımı çatarak geri çekildim ve bir süre onu inceledim. Hiç iyi görünmüyordu. Modu düşüktü, belki de yol yorgunuydu.
"İyi misin sen, yorgun görünüyorsun. İngiltere'den neden erken döndünüz?" diye merakla sordum. Eline aldığı bir tabağı özensizce masaya bıraktı. Sonra da boşvermişlikle yanındaki sandalyeyi gürültüyle geri çekti ve üzerine doğru yayıldı.
"Ağabeyin olmadığı için çok şanslısın. Tatil diye götürdü, tatili yapamadan geri getirdi. Girmesi gereken toplantı varmış. Apar topar geri geldik. Zaten daha ilk günden beni strese soktu, kıyafetlerime takmış bir durumda. Kısa etek giyme, yakanı kapat. İçin görünüyor üzerine ceket giy. Yahu İngiltere'deyiz birde, of! Şu hayatta ağabey terörü denen birşey var. Sende olmadığı için çok şanslısın. Tek kelimeyle bıktım." dedi isyankar bir ses tonuyla ardından ellerini havaya kaldırarak yakındı. "Allah'ım evlensede kurtulsam."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. O sırada Josepf yanıma gelip, koluyla beni dürtünce ona baktım. Gözleriyle, Loya'yı gösterip dudaklarını beğenmez edayla buruşturdu. Daha fazla dayanamadım ve dudaklarımın arasından küçük bir kıkırtı kaçtı.
"Beni şikayet etmen bitti mi?"
Başımı yana çevirip sesin geldiği yere baktım. Emre kapıya yaslanmış, Loya'yı bakışlarıyla delip geçiyordu. Üzerinde takım elbise vardı ve inanılmaz yakışıklı görünüyordu. Sonra bakışlarını bana çevirip gülümsedi.
Birkaç adımda yanıma gelip ellerini belime dolayıp bana sarıldığında, "Bir kardeşin olmadığı için çok şanslısın." dedi ve kendimi geri çekerken bu seferde kahkaha attım. Elini belimde tutmaya devam etti. Küçüklüklerinden beri böylelerdi, sürekli bir didişme halinde. Öyle tatlılardı ki, ne zaman onları böyle görsem imrenirdim. Asıl şanslı olan onlardı. Bence hayatta insanın bir kardeşinin olması, hayata bir sıfır ileriden başlamaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
Teen FictionYüzünde bu zamana kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade belirdi. Yana doğru bir adım atıp kulağına doğru eğildiğimde sessizce fısıldadım: ''Sana bir sır vereyim mi? Kalbini kırdığın bir kadına asla güvenme. Bu vereceğin en büyük yanlış karar olur. Y...