İnsanları pek sevmezdim bunu da bir gün yüzüme bolca su çarparken fark etmiştim. Benim kısmen gerçeklikle kaplı olan dünyama pembe dünyalı insanların uğramasını istemezdim, bu yüzden pek sevmezdim insanları. Arkadaşlarım yok muydu? Tabii ki vardı. Ancak pembe dünyalı olmadıkları için seviyordum onları. Her kurgu da her klişe de olduğu gibi siyah dünyalının yanına pembe dünyalı biri gelir, siyahlıkta kendine bir pembelik yer bulurdu. Lakin bende klişeleri sevmez kurgulara da inanmazdım. Adı üstünde kurgu, inanılacak ne var ki. Despot adamın yanına özgürlüğüne düşkün bir kadın gelir onu yumuşatır, kalbinde bir yer açar falan filan. Mesela bu örnekte bir bakıma klişedir bence; kurguların klişesidir hem de. Ama ben ne despot bir adamdım ne de kalbimde yer eden kişi pembe dünyalı bir kadındı.
Ben siyahlıklarında mutluluk bulan bir insandım, siyah dünyalı insan. Ama o benim gibi siyah dünyalının ötesindeydi. Onun dünyası katran karasıydı, siyahın da ilerisi. Ve o benim siyah dünyamın bir köşesine kurulup, o köşeyi de katran karası olan dünyasına çevirmişti. Ama mutluydum. Benim dünyam da bir yer edinmesi beni çok mutlu etmişti. Bende onun dünyasını biraz daha aydınlatmıştım aslında. Mutluluğu bulana kadar kırmıştık birbirimizi ancak sonunda olmuştu değil mi?
İnsanları sevmem, yineliyorum bunu çünkü sevmem neden seveyim ki?
Hepsi gözlerinin önüne serili olan gerçeği görmezken kendilerinden en uzak köşe de duran pembe hayalleri görür o lanet gözleri. Bu kadar mı körler gerçekliği görmek konusunda bu kadar mı hoşlarına gitmez bu gerçekler? Oysaki yaşadıkları hayatın tümü gerçeklikle çevrili. Kendilerine kurdukları pembe dünya onların acizliğini ortaya çıkarır bence. Önlerinde olanları görmedikleri için acizdirler bana göre. Şimdi bu dediklerime karşı çıkanlar olacaktır kesinlikle. İşte insanlar böyle, işlerine gelene karşı çıkarlar işlerine gelmeyince bir gram bile laf etmezler. Bu yüzden sevmem onları. Bunu yinelemekten asla sıkılmayacağım hem de.
Mesela ben eşcinselim, hatta gayim diyorum. Demesi kolay tabii böyle pat diye. Eğer bunu birisine söylerseniz size kahkahalarla, hunharca güler. Ciddi olup olmadığınızı sorgular, ciddi olduğunuz fark ettiğinde ise size, ağzına geleni sayıp bir daha yüzünüze bile bakmaz. Arkanızdan yayar bu bildiğini hemen. Çünkü onların tek işi bu. Birilerinin açığını bulmak, bulduktan sonra onu başka birilerine söylemek ve sizi aşağılamak. Onların yapmayı en sevdiği şeye alet oluverirsiniz anlamadan. Ama bazen sizi destekleyen insanlarda çıkar ki bu kişi de sonunda sizden istediği ilgiyi alamayınca siktir olup gider. Eh, böyle olunca da insanları sevmek içinizden gelmez bir kere.
Kendim de insanım ben, kendini sevme o zaman diyeceksinizdir. Ben kendimi sevdiğimi söyledim mi? Hayır söylemedim. Kendini sevmek ve narsistlik arasında da büyük bir fark var bana göre. Biri kendi yansımasına aşık olup onun başından ayrılmadığı için yemeden içmeden kesilip kendi sonunu getiriyor. Ki bu hiç hoş değil bence asla böyle olmak istemem çünkü. Neden yansımama takılıp kalayım ki?
Kendini sevmek ise, içinde olan her şeye rağmen kendine küçük bir değer vermektir bence. İçinizde kendinize küçükte olsa bir değer verin ki başkaları gibi olmayın. O küçük değer zaten size bir ömür yetecektir.Babam, kendime yapılmasını istemediğim şeyi başkasına da yapmam derdi hep. Ben bunu duyarak büyüdüm. Bu yüzden hep kaçındım. Birine bir şey yapmaya karar verdiğim de ilk aklıma bunlar geldi. Ve vazgeçtim, kendime yapılmasını istemediğim için başkasına da yapmadım. Ama onlar bana yapmadıklarını bırakmadılar. Şimdi ben neden seveyim bunları? Yineliyorum ama olsun.
Düşüncelerim artık başka yönlere kayıyor ve sizin de kafanızı karıştırıyor eminim ki ama elimde olmadan sıralanıveriyor işte düşüncelerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ah, bu dünyalılar
Fanfiction"Duysunlar," tekrar bir öpücük bırakıyor dudaklarıma. "Onlar istemezse hiçbir şey olmaz, biz birbirimizi istiyoruz zaten." "Olsun, duymasınlar yine de." [romantizm.] ikibinyirmi eylül