"James, son kez söylüyorum. Petunia ve Vernon'un yanında büyü ile uzaktan yakından alakalı tek bir kelime, ufacık bir ima dahi istemiyorum! Bu konuya bakış açılarını biliyorsun ve- Tanrım! Tek istediğim şey, bu akşamın kavgasız olarak bitmesi. Yeterince sorunumuz var." Lily bütün o karmaşa aklına gelince göz devirdi. Buraya gelecek vakit bulmaları bile bir mucize gibiydi.
James sevgilisinin elini tuttu ve yanağına bir öpücük kondurdu. "Beni bilmiyormuş gibi konuşuyorsun Zambağım. Ben ve biricik kardeşin Petunia ile o zeplin Vernon'u delirtmek?"
"Hahahahaha, benimle dalga geçmeyi bırak seni koca surat. O atışmalarınız olmazsa bu gecenin çekilmez olacağını biliyorum. Sadece... bir daha buluşmayı reddedecek seviyeye gelmesinler o bana yeter." dedi ve zile bastı Lily.
"Kaptan sensin." dedi James, Lily'nin yanında dururken. Lily gülümseyerek önüne döndü.
Birkaç saniye sonra kapı neşe ile açıldı. "Lily! Sonunda gelebildiniz!"
"Anne, baba!" Lily sevinçle önce annesine, sonra babasına sarıldı. James ise kapıda Evans ailesinin hasret gidermesini bekliyordu.
"James, seni görmek ne kadar güzel! Lily geleceğinin kesin olmadığını söylemişti." dedi Ms Evans. Aynı zamanda çocuklara içeri geçmeleri için yol açtılar.
"Bu anı kaçıramazdım Ms Evans, biliyorsunuz. Ve üzerinizdeki bordo elbisenin sizi ne kadar şık gösterdiğini söylemeden geçemeyeceğim." dedi Ms Evans'ın elini öperken. Mrs Evans kıkırdadı.
Lily etrafa bakındı. Gelene dek evini bu kadar özlediğini fark etmemişti. Yoldaşlık işleri yüzünden o kadar yoğundular ki, buraya son gelişini doğru düzgün hatırlayamıyordu bile. Acaba annesi ile babası odasını Petunia'nın işgalinden kurtarabilmiş miydi? Ablasının dediklerini hatırlayıp güldü. "O resimler hareket ediyor diyorum anne! VERNON'UN AİLESİ GÖRÜRSE NE DİYECEĞİZ?"
Diğerlerinden geri kaldığını fark edip hızlandı ve kanepeye James'in yanına oturdu. Babası hemen konuşmaya girmişti.
"Lily, James. Okul bitti artık. Ne yapacağınıza karar vermişsinizdir herhalde." dedi Mr Evans her zaman oturduğu koltuğa otururken. Ms Evans gözlerini devirdi. "Hayatım sence de zamanı mı?"
"A hiç sorun değil Ms Evans. Biliyorsunuz, Yoldaşlık'tan dolayı biraz meşguluz şu aralar. Ama yakında her şeyin çözüleceğine dair umudumuz var. Bittikten sonra da, eh, aslına bakarsanız profesyonel Quidditch her zaman hayalimdi." dedi James. Lily yanında gergin gergin kımıldanmaya başladı. Babası da ona bakıyordu. "Aslına bakarsan, Lily ne kadar sorarsak soralım bize bu Yoldaşlık hakkında pek bir bilgi vermemeye kararlı duruyor."
Lily başı öne eğik yeri inceliyordu. Babasının ona attığı laf ile omuzlarını kaldırarak derin bir nefes aldı. "Gönüllü bir savunma grubu. Bunu zaten biliyorsunuz, baba. Profesör Dumbledore'a yardım ediyoruz."
"Ne?" dedi James şaşkınlıkla. Sesi o kadar kısıktı ki fısıltı bile diyemezdiniz.
"Evet, bize papağan gibi tek dediğin şey bu. Senin için endişeleniyoruz canım." dedi babası üzüntüyle. Annesi de eşine katılırcasına başını salladı.
O sırada dışarıda bir gürültü duyuldu. James ile Lily hızla ayağa kalktı ve asalarını çektiler.
"Aman aman! Ms Williams'ın kedileri tekrar bahçeye dalmış olsa gerek. Hayatım yardım eder misin?" dedi ve acele ile dışarı çıktı Mrs Evans. Mr Evans da peşinden gitti. Lily fırsattan istifade James'i sertçe merdivenlerin dibine çekti. "Ne yapıyorsun? Onlara bütün bu olanları anlatamam, James!"
"Ne? Lily saçmalama. Kızlarının neyin içinde olduğunu bilmeye hakları var." diyordu James şaşkınlıkla. Lily nasıl olur da şu ana dek ailesine hiçbir şeyden bahsetmezdi?
"Evet, ne diyeceğim peki? Gelmiş geçmiş en manyak ve tehlikeli diktatöre karşı yasadışı bir savunma ekibi kurduk. Sürekli o ve onun yandaşlarıyla çarpışıyoruz. Bir savaşın içindeyiz. Benim gibi büyü gücüne sahip olmayan ailelerden gelenleri ve sizler gibi büyü gücü olmayanları öldürmek istiyorlar. Ve- ah bil bakalım beni en çok öldürmek isteyenlerden birisi kim? 3 yıl önceki en yakın arkadaşım!" Lily'nin gözleri kocaman açılmış, dehşetle James'e bakıyordu.
"Onlar senin ailen, Lily! Seni yetiştiren insanlar! Herkes için savaşıyoruz. Yanlış bir şey yapmıyor kimse. Onlara söylemen lazım." dedi James. Lily'i omuzlarından kavramış ona bakıyordu. "Senin için ne kadar endişeli olduklarına bak. Hiçbir şey bilmemeleri biraz bilmelerinden daha kötü."
Lily acıyla nefes verdi. Gözleri doluydu. Boğazında bir yumru hissediyordu, konuşamıyordu. Aniden sıkıca sarıldı James'e. James ilk şaşırdı ama çabucak kollarını kıza doladı. Titrek titrek nefes veriyordu, Lily. Gözyaşları boşanırcasına akıyordu gözlerinden. Birkaç saniye sessizce ağlaması devam etti.
Sonra burnundan derin bir nefes çekti ve elinin tersiyle yüzündeki gözyaşlarını sildi. "Sakın. Sakın beni bırakmayı aklının ucundan dahi geçirme James Potter."
James ona gülümedi. Kim tahmin ederdi, onlarca kez onu reddeden kızın gün gelip de böyle bir şey diyeceğini? Ama olmuştu işte. "Ölüm bile bizi ayıramayacak Lils. Göreceksin."
Lily de ona gülümsedi. "Tamam. Tamam söyleceğim. Onlarla konuşacağım. Sadece... Sadece şimdi değil. Biliyorsun, Vernon da gelecek. Eğer bugünkü ortamı berbat edersem Petunia'nın çenesinden bir yıl kurtulamam büyük ihtimalle."
"Tamam, Zambağım. Sen ne zaman kendini hazır hissedersen." dedi ve koyu kızıl saçlarını öptü sevgilisinin. Ve el ele salona geri döndüler. Ama ikisi de tartışmanın hararetinden bir şeyi fark etmemişti.
Petunia donmuştu. Merdivenden inip aşağı gelecekti. O sırada küçük kardeşi ile sevgilisinin tartıştığını duyup onları beklemişti. Ses çıkarmamaya özen göstererek onları dinliyordu. Kesin yine o saçma ucube işlerinden birisi olduğunu düşünüyordu. Ama duydukları hiç de beklediği gibi şeyler değildi. Lily... sonu ölüm olan bir savaşta mıydı? Biricik kardeşi.
Lily ile James'in gittiğini duyunca daha fazla dayanamadı. Dizleri ondan istemsizce çözüldü. Bütün her şey silinmişti. Hiçbir şeyin önemi yoktu şu an. Dehşetle elini ağzına kapattı. Kardeşi ölüm tehlikesindeydi. Onca sene ona berbat davranmıştı! Onda olup kendisinde olmayan gücü kıskanmıştı. Her zaman yanında olup koruyacağı kardeşinde onu ayıran şeyi kıskanmıştı. Onlar asla ayrılmayan birbirlerinin en iyi dostlarıyken, Lily'sinin uğruna onu bıraktığı şeyi ölümüne kıskanmıştı! Bu yüzden her şeyi ona zehir etmiş, ona ucube demişti. Büyüyü ona tercih ettiği için. Bu güç onda da olmadığı için.
Lily her ne kadar hiçbir şeyin değişmediğini söylese de Petunia biliyordu. Bir daha eskisi gibi olamayacaklardı. Nasıl olsunlardı? Hep koruduğu küçük kardeşi bir cadıydı. Ona ihtiyacı yoktu. Ondan çok daha güçlüydü. Keşke! Keşke o da bir cadı olsaydı! O zaman ne güzel olurdu. Yine abla kardeş olurlardı. Hayatları eskisinden de güzel bir şekilde devam ederdi. Oysa şimdi... Son 7 yıl öylece gözünün önünden geçerken gözyaşları istemsizce dökülüyordu.
Dışarıdan gelen araba sesi ile hemen toparlandı. Vernon gelmişti. Bu şekilde önlerine çıkamazdı. Aceleyle kalkıp lavaboya gitti. Titrek ellerle musluğu açtı ve yavaşça suyu yüzüne attı. Derin bir nefes alıp aynada kendine baktı. Kızarmıştı. Kimseye bir şey belli edemezdi. Ne ağladığını ne de bildiklerini. Yüzünü tekrar yıkadı ve kararlılık bir daha baktı aynadaki kendisine. Bunu engellemeliydi. Ne olursa olsun.
"Petunia! Tatlım, Vernon geldi!"
"Geliyorum!" Derin bir nefes aldı ve aşağı indi.
Bunun eğlenceli bir bölüm olması gerekiyordu... İnanın ne oldu bilmiyorum, aklımda bambaşka bir hikaye vardı ama bu yazı resmen aktı. Kendi kendine yazılmış gibi her şey belli bir sırayla aklıma doluştu. Ama yazmadığım devamı yazacağım, ve o daha eğlenceli olacak!
Şimdilik,
Sihirli Akşamlar!