Bölüm 10: Uzun Bir Sohbet

499 61 125
                                    

Keyifli okumalar.

----------------

Hatalar.

İnsanlar hayatları boyunca hatalar işlerler, geri dönülmez yollara bazen bile isteye, bazen ise kaderin cilvesi ile girerlerdi; ve insanların çoğu bu eylemlerinden, girdiği sarp yollardan hakiki bir pişmanlık, keder ve yakınma duyarlardı.

Fakat en çok hatayı bir anlık gaflete düşen nefisler eylerdi.

İşte o bir anlık gaflet, kişinin hayatında kapanmayacak bir yarayı açar, durmaksızın kanar, suçlusu ise kişinin kendisi olduğundan bu acı dinmeyecek bir cefaya dönüşürdü.

Bunlar mazide kalmış olsa, üzerinden seneler geçmiş, yaşanmışlığın getirdiği toz ve toprak sonradan üzerini kapatmış olsa da; insan bu hatalarını yeniden hatrına getirdiğinde, üzerini örten tozlar derhal uçuverir, altında saklanan pişmanlığı ve utancı gün yüzüne çıkarırdı. Ve aynı duygular ilk günkü gibi kişinin içini kuvvetle sıkar, beyhude "keşke"ler durmaksızın iç çekişlerle ahenk içinde dillendirilirdi.

Shen Qingqiu belki çok zeki, uyanık bir insan olmaya bilirdi, lakin hayatında asla o "bir anlık gaflet"e düşmemesi gerektiğini biliyordu, deneyimlemişti de. Birilerinin -bu birileri her kim olursa olsun- tatlı sözlerine, muazzam vaatlerine, istikrarla ve kararla ilerlediği yoldan dönemez, dönmemeliydi. Kendi yürüdüğü yoldan saptığı zaman, bir anlık gafletle ansızın sarp bir yolun ortasında peyda olacağını gayet iyi biliyordu.

Bencillikti bu.

Neler düşünmüştü az evvel Tanrı aşkına? Ona, Luo Binghe'ya her şeyi anlatmak mı?

Bunu sadece düşündüğü için bile kendine fena bir tokat atmayı istemişti, benliğinden utanarak.

Kendini Luo Binghe'nın yerine koyma eylemini şimdiye kadar kaç kez yaptı bilmiyordu, ama bu defa ki farklıydı. Bu yürek burkan cinsten bir durumdu. Şahsının Luo Binghe olduğunu düşündü; ve Shen Qingqiu'nun, âşık olduğu, ailesi olarak gördüğü kişinin ona... aslında gerçekte var olmadığını, onun alelade bir insanın tasavvur ettiği sadece bir roman kahramanı olduğunu, kendisinin ise bu bedene sonradan reenkarne olmuş alelade bir okur olduğunu söylediğini hayal... dahi edemiyordu. Bunun nasıl iğrenç bir his olabileceğini, kendi benliğinden ne kadar uzaklaşıp dünyaya ne kadar kin besleyeceğini hayal dahi edemiyordu.

Bu, saf nefret verici bir şeydi.

Bunu ona söylemeyi nasıl aklından geçirebilirdi? Nasıl bu denli kendini düşünür, umursamaz ve kalpsiz olabilirdi? Luo Binghe'nın bunu ona anlattıktan sonraki ruh halini bir kenara bırakın, Shen Qingqiu'ya duyacağı nefret... bu romandaki asıl Shen Qingqiu'ya karşı olacak hisleri ile aynı değil miydi?

Hayır, elbette aynı değildi. Çünkü asıl Shen Qingqiu, namı diğer Shen Jiu; Luo Binghe'ya hiçbir şekilde pozitif bir duygu beslememiş, ona her daim negatif yaklaşmıştı. Ama Shen Yuan farklıydı. O şu anda Luo Binghe'nın bu âlemde uğruna ölecek kadar çok sevdiği yegane kişiydi. Elbette bahsi geçen olay vuku bulduğunda ona olan nefreti Shen Jiu'ya duyacağı nefretle kıyaslanamazdı.

Birini ne kadar fazla sever, değer verirseniz, onun size açacağı yaranın vereceği tesir de o kadar acı dolu, o kadar yıkıcı ve nefret verici olurdu.

Shen Qingqiu bunu hemen hemen hiç dile getirmemiş olsa da, o Luo Binghe'ya gerçekten aşıktı. Ona olan duygularını kendine bile kolayca itiraf edemiyorken, Luo Binghe'ya nasıl bunu ikrar edebilirdi? Ancak ona karşı oldukça derin duygular beslediği su götürmez bir gerçekti.

Ve bir daha asla, Luo Binghe'nın ona o şekilde, kin ve hüsranla bakmasını istemiyordu, kaldıramazdı. Buna dayanamazdı.

Bu yüzden her ne şekilde nitelendirilirse nitelendirilsin umurunda değildi, bu lanet gerçeği ne pahasına olursa olsun gizleyecekti. Luo Binghe'ya söz vermişti; her şey iyi olacak, artık acıtmayacaktı, o halde sözünden dönüp ona bu iğrenç hakikati katiyen anlatmayacaktı. Ne kendinden, ne de başka bir olay ya da kişi tarafından bunu öğrenmesine müsaade etmeyecekti.

I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin