Media: Nefes Esir Özer
-
"Pekala seni daha fazla sıkmayacağım." Dedikten sonra Güneş'in gitmesine izin vermiştim. Tam kapıdan çıkacakken aklıma gelen şeyle onu durdurdum.
"Güneş," dedikten sonra cümlemi bitiremeden telefonum çalmıştı. Bora arıyordu. Bir kaç kez peşpeşe meşgule atmıştım. Telefonunu açtığımda büyük bir azar işiteceğimden emindim.
"Güneş sen ve ben bizim evde bir haftalık kısa bi kaçamak yapabiliriz." demiştim. Ailesini sorun edecek gibiydi ve o söylemeden ailesinden izin alabileceğimi söyledim. Sevinmişti.
Güneş hava almak için dışarı çıktığında Bora tekrardan aradı. Bekletmeden açtım.
"Telefonum neden bu kadar geç açılıyor!" Sinirini her kelimesine yansıtmayı başarmıştı.
"Seanstaydım," diyemeden lafımı bölmüştü.
"Nefes, değildin."
"Bora ben gerçekten Güneş'le konuşuyordum." Diyip plandan bahsetmiştim. Bu hafta ikizlerin yanına gideceği için beni görmeye geldiğini ama şimdi gittiğini söyleyip telefonu suratıma kapamıştı.
1 hafta sonra onun gönlünü almayı başarabilirdim, bu yüzden şimdi onu dert etmiyordum.
Çantamı alıp aşağı indiğimde Güneş'i bankta oturmuş olarak gördüm. Yüzünü kapatmıştı. Hıçkırıklarından ağladığı anlaşılıyordu.
Yine ataklardan biri gerçekleşmişti.
"O, buradaydı." diyip bana sarılınca içim acımıştı. Güneş'i bu olaylardan önce de tanıyordum. Ve çevresinde ona bunu yapabilecek kimse yoktu. Çok dışarıdan biriydi. Kimdi, neden yapmıştı hiç bir şey bilmiyorduk...
Güneş'in alnından öpüp sakinleşmesi için bir kaç kelime etmiştim. Kelimeleri yanyana getirip cümle kurmak zorlaşıyordu. Nefes alamıyor gibi oluyordum. Canım yanıyordu.
Arabaya binmemiz üzerinden bir kaç dakika geçmişti. Güneş ön koltukta uyuyakalmıştı.
10-15 dakika sonra Güneş uyanıp o muhteşem sorusunu sormuştu.
"Hala gelmedik mi?"
Gülmüştüm. Cevap vermek yerine ona bakıp ilerideki evi göstermiştim. Ağzını büyük bir hayranlıkla açmıştı. Bu haline gülmüştüm.
Daha önce buraya gelmemişti çünkü taşınalı 2-3 hafta olmuştu. Batı'nın karşısındaki eve taşınmayı da unutmamıştık tabi...
"Burası muhteşem!"
"Sen bide evin içini görsen demek ki" deyip kahkaha atmıştım.
Eve girdiğimizde Güneş dikkatlice ortalığı incelemeye başlamıştı.
Evin bir tarafı boydan boya camdı ve manzara muhteşemdi. Camların önünde iki berjer, ortalarında ufak ve şık küçük bir masa vardı. Arka tarafta, salonun ortasında beyaz köşe koltuk vardı. Koltuk sadeydi, fakat koltuğa ekledikleri minik bir kitaplık ayrıntısı tüm ortamın havasını değiştiriyordu. Salondaki duvarlardan birinde boydan boya kitaplık, içerisinde milyonlarca kitap vardı.. Bembeyaz dekoru olan evi renklendiren kitaplar vardı.. Gece olunca eve manzaranın ve boğaz köprüsünün yaydığı muhteşem ışık giriyordu. Salona girmeden önce ufak bir koridor vardı. Sol tarafta mutfağa açılan beyaz bir kapı vardı. Koridorun küçük bir kısmında boy aynası vardı. Diğer tarafta eskileri yansıtan oval bir ayna, altındaki küçük beyaz, plakların olduğu bir kitaplık tarzında bir raf vardı. Mutfak yine beyaz ve kocamandı. Üst katta yine beyazın hakim olduğu 4 oda vardı. Ve bir de tavanı tamamen cam olan çatı katında, yerde bir yatağı olan ufak ve sevimli bir oda..
Güneş camın önündeki berjerlerden tekine oturmuş günbatımını izliyordu.
Kapı çaldı.
Kapıyı açmaya giderken Güneş'in bana baktığını biliyordum.
Kapıyı açtığımda suratındaki o ifadeyi tarif etmek imkansızdı.
Güneş, sözün bittiği yerdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE: Psikolojisi Bozuk Olanından
Romantizm"Normal bir psikoloğun hayatından daha tuhaf bir hayatım vardı. Bunca hastayı aynı seansta toplamak hangi zekinin aklına gelirdi merak ediyorum doğrusu."