twenty one

14.5K 1.1K 509
                                    

Mesajlaşmamızdan sonra koltuğa bacaklarımı birbirine yapıştırmış halde oturmuş, yaklaşık on dakikadır Taehyung'un gelmesini bekliyordum. Bir yandan kendi kendime kuruntu yapıp uçağa yetişemeyecekmişim gibi hissettiğimden, diğer yandan Taehyung'la son kez de olsa bir araya geleceğimizden stresle dudaklarımı kemiriyordum; onunla yüz yüze vedalaşmayı planlamamıştım.

Taehyung'la Jeon Jungkook olarak vedalaşırken ne yapacağımı, nasıl tepkiler vereceğimi bilmiyordum; beni korkutan da bu bilinmezlikti zaten. Karşısında kendimi tutamayıp birdenbire ağlayabileceğim ihtimali beni çok endişelendiriyordu, tıpkı Taehyung'un bir tatsızlık çıkarabileceği ihtimali gibi.

Her şey bitmişti artık, yol ayrımına gelmiştik ve ben tek başıma diğer yöne sapmıştım. Artık uzun zamandır istediğim gibi Kim değil Jeon Jungkook olmuştum, süreç can sıkıcı olsa da nihayetinde boşanmıştık. Bizim Kim ailesi olarak hikayemiz başlamadan bitmişti, şu anda hiçbir duygu hissedemiyordum. Boşandığım için ne üzgündüm ne de mutluydum, bu evliliğin ayrılıkla sonuçlanacağı biz daha imzalarımızı atmadan önce bile belli olduğundan bu noktada nötr kalmıştım olanlara.

Tabii bu nötr halimde bu gece farklı bir ülkeye, büyük bir belirsizliğe adım atacak olmamın vermiş olduğu panik hissi de pay sahibiydi. Japonya her ne kadar dilini ve kültürünü iyi bildiğim bir ülke olsa da sonuçta ana vatanım değildi ve yeni yaşamımda her şey orayı turist olarak gidip gezmekten çok daha farklı olacaktı, bunun bilincindeydim.

Ben birkaç saat sonra bu koltukta oturmayacağımın, bu eve bir daha adımımı atmayacağımın farkındalığında derin düşüncelere dalmışken bahçeden gelen araba sesi silkinerek kendime gelmeme sebep oldu. Pencereden gözlerime ilişen siyah jiple istemsizce yutkunurken yavaşça ayağa kalktım, ağzımda gerçekten berbat bir tat vardı ve kendimi oldukça halsiz hissetmeye başlamıştım.

Neden sonra dış kapıya doğru dengesiz adımlarla yürüdüm ve kapıyı araladım, aynı anda bana doğru siyahlar içinde takım elbiseyle yürüyen Taehyung'la göz göze geldik. Dudaklarım istemsizce aralanırken onu baştan aşağı süzdüm ve içimden ne kadar iyi göründüğünü geçirdim, yanı sıra onu takımla görmem nadir olduğundan şaşırmıştım da.

Saniyeler içinde Taehyung karşımda, kapı eşiğinde allak bullak bir surat ifadesiyle durdu ve göz temasından kaçınarak bavul, eşya, araba gibi birkaç kelime mırıldandı ağzının içinde; hem stresli hem de şaşkın görünüyordu. Ne karşılık vereceğimi bilemediğimden konuşmayıp elimle vestiyerin önünde duran bavulları işaret ettim, hemen sonra yerde olan gözlerimi ona çevirdiğimde Taehyung sanki onu dürtmüşüm gibi irkildi ve yanımdan geçerek elini büyük bavuluma attı.

O, gözleri aşağıda bir halde bavulu peşi sıra çekerek evden çıkarken gözüm bavulu tutan eline çarptı ve tıpkı benim gibi evlilik yüzüğünü çıkardığını gördüm. Gözlerimi bininci kez kaçırmaktan başka bir şey yapmadım ve bakışlarımı geride kalan iki çantaya çevirdim, bunları uçakta yanıma alacaktım.

Az sonra Taehyung kapının önünde tekrar göründüğünde silkindim ve elimi portmantoda asılı duran montuma attım, ben onu giyerken Taehyung sessizce kalan çantaları da aldı ve yanımda durup "Tamamsan çıkalım." dedi. Yan yana duran bedenlerimizle karşımızdaki aynadan birbirimize bakarken başımı evet anlamında sallamamla gözlerini bir anlığına aynadan bana çevirdikten sonra arkasını dönüp evden çıktı.

Montumun fermuarını boğazıma kadar çekerken aynadan kendimi izlemeye devam ettim, beyaz suratımdaki bitkin ve donuk ifade gözlerimin dolmasına sebep olurken bakışlarımı kendimden alıp duvara çevirerek ayakkabılarımı giydim. Hazır olduğumda hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm ve eşikten dışarı bir adım attım; hemen sonra kapıyı çekmek için arkamı döndüğümde istemsizce durarak gözlerimi koltuklarda, koyu renk ahşap merdivenlerde, beyaz mutfak kapısında, gri duvarlarda son defa uzun uzun gezdirdim.

from the rough × taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin