Şarkı bu sıralar favorim, kendimden geçiyorum bunu dinlerken, şiddetle önerilir.
İyi okumalar!
Uyandığımda kollarımı birleştirmiş, koltuğa kıvrılmış, kafamıda cama dayamıştım. Hiç kıpırdamadan 2 dakika boyunca etrafa bakındım. Sessiz bir küfür savururken ellerimle kafamı ovuşturdum. Skyler hala gelmemişti. Cameron ise o geceden beri ortalıkta görünmüyordu. Sinirlerim iki katına çıkarken kapıları kontrol ettim. Ön kapıdan arka kapıya emekleyerek geçerken yere bir kalem düştü. Kalemi elime aldım, tekrar eski yerime oturdum ve kalemle oynamaya başladım. İki dakika boyunca kalemle oynadıktan sonra mucizevi bir olay oldu. İlk önce sesten dolayı yerimden sıçrasam da sonra kalemi torpidoya bırakıp, keyifle gülümsedim ve kapının kulbuna asıldım. Kapı açılırken, yoldan geçenler çoğalmıştı. Ama herkes saatte yaklaşık 120 km'yle gidince kimsenin sağa çekmiş arabasına dikkat etmiyordu. Keyifle yürürken kendime bir takım sözler veriyordum, "Bu sefer yoldan birileri alsa bile kimsenin arabasına binme. Eve git,annene kısa bir hesap ver ve derin bir uyku çek. Anton ve Anessa ile ilgili konu açılırsa hemen o ortamdan uzaklaş ve konuşmak istemediğini söyle." 3. olan kararı parmaklarımla sayarken dördüncüsünde morelim bozuldu. "Cameron gelirse, onunla konuşmayacağını net bir dille açık et."
"Bö!" Cameron, önümde belirip ellerini bana doğru uzattı. Hafif bir sıçramayla, bir adım geri çekildim. Beynim, onun Cameron olduğunu algılayınca yaptıkları aklıma geldi. Daha doğrusu yapmadıkları.
Derin ama kısa bir nefes alarak konuşmaya başladım. "Benimle geleceğini söyledin, gecenin lanet olasıca bir yarısında bir sokakta beni yalnız bıraktın, evime gitmek için yabancı birinin arabasına bindim ve evimi bilmediği hale beni bir yerlere götürüyordu, sonra arabadan indi ve beni arabaya kilitledi. Ve sen gerizekalı, şimdi gelip 'bö!' diye beni eğlendirmeye mi çalışıyorsun!"
Cameron'un yüzü asılmıştı. Tekrar şakacı bir hâle bürünüp, daha alçak bir sesle "Bö?" dedi. Bu daha çok soru sorar gibiydi. Dişlerimi sıktım ve "Umarım içimden ettiğim küfürleri duyuyorsundur Bay Şakacı!" dedim. Gözlerimin tam içine baktı ve kelimeleri zihnimde duydum. Bu tarif edilemez bir deneyimdi. Sanki dünyada ki herşey kaybolmuş, sadece o ve ben vardık. "Ah, emin ol çok net duyuyorum hayatım."
"S-sen bunu nasıl yapabildin, tanrım, bu imkansız!" Yolun yukarısına doğru yürümeye başladım. "Yanlış yöne gidiyorsun Care, şehir merkezi bu tarafta!"
Gözlerimi kapadım ve sakinleşmeyi bekledim. 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10! Derin nefes al, sakinleş, Cameron'u buradan kov, derin nefes al.
Arkamdan Cameron bağırdı. "Seni eve götüreyim, bu taraftan Caroline!" Arkamı dönüp sakince Cameron'a yürüdüm.
İçimden söyleniyordum. "Sen git, ben giderim." dedim ona bakmadan.
"Emin misin, kaybolabilirsin çikolatalı çileğim." dedi ve gülümsedi.
Çikolatalı Çileğim...
"Sevgilim ben geldiiim! Sana sürprizim var buraya gel!" Cameron ceketini asarken bana sesleniyordu. Mutfağın kapısından kafamı uzattım ve ellerim hala kesme tahtasındayken ona bir öpücük attım.
"Gelemem Cam, ellerim kirli." Tekrar işime döndüm. Uzaklaşan ayak seslerini işittiğimde kısık sesle "Gelmeyecek herhalde, neyse."
"Parmak uçlarımda geldim buraya, homurdanmalarını dinlemek için."
Taklidini yaptım, "...homurdanmalarını dinlemek için."
"Sana çikolatalı çilek aldım." Dedi ve somurttu. Tezgahın kenarındaki doğranmış salatalıktan bir tane alıp ağzına attı. Domatesleri doğradığım tezgaha attım ve hızla arkama döndüm.
Tüm evde çığlığım yankılandı, "Çikolatalı Çileeeeeek!" Cameron kahkahalarla gülerken boynuna atladım. "Yaşasın çikolatalı çilek!"
"Yaşasın çikolatalı çilekleri alan Cameroon!" Cameron aynı benim gibi bağırdı.
"Sanırım yemekler kalacak," ben Cameron'un boynundan inerken, poşetleri aramaya başladım. "ben çileklere geçiyorum."
Cameron arkamdan seslendi, "Bulman için Cameron'a bir öpücük!"
Hızla geri döndüm ve kızgın bakışlarımı ona diktim. "Onları sakladın mı?!"
Yanağına parmağıyla iki kere vurdu, "öpücük."
Hızla onu yanağından öptüm, sinsi bir gülümseme eşliğinde çileklerin yerini söyledi. "İç çamaşır çekmecemde."Gözlerimi kısıp uzun bir 'hih'ledim. "Sen bir canavarsın!"
Cameron gülümsedi, "sen bir canavarsın!"
Başımı eğdim, "Üzgünüm Cam.""Üzgün olma çikolatalı çileğim, bunu sen seçmedin." deyip dumanlı vücudunu gösterdi. "Cameron ben ne diyeceğimi bilmiyorum, bu, mümkün mü?"
Cameron gözlerini kapattı, sanki kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefeseydi. "Kenarı çekil!!!"
Ona anlamayan gözlerle baktım, tekrar bağırdı. "Kenarı çekil dedim Care!"
Hızlıca önüme, arkama, sağıma ve soluma baktım. Neden böyle dediğini anlamamıştım, bir tehlike yoktu. Ama dediğini yapıp koşar adımlarla yol kenarındaki bariyerin arkasına atladım. Cameron eskiden benim olduğum yere geçip fısıldadı.
"İzle." Yine o ses, beynimin içindeydi.
Uzun bir korna sesi, ezilen birkaç metal ve fren sesleri.
Araba ön tarafından asfalta sürttü, takla attı ve Cameron'u ezip geçti. "Cameron!" Diye cırlarken Cameron, Cameron'a özgü dumanla dağıldı. Bir adım öne attım ve ona koşmaya başlayacaktım ki bir el kolumu tuttu.
"Efendim?"
~~~~~
Not: Gecikme için özür dilerim, ilham perilerim hep benimleydi ama üşengeçlik işte. Yeni gelen okuyuculara öpücüklerimi atarken, oy vermelerini ve yorum yapmalarını rica ediyorum.
xx
(Kendini bilen özel kişi, bölüm başına yazdığın not için özür dilerim, buradan duyuracağım, teşekkür ederim, her şey için. Seni seviyorum.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli
Fantasy""O motor kazasında Cameron'la birlikteydik Bell, ona yavaşlamasını haykırdım, beni duyup fren yaptı." Görüntüler gözümün önüne geliyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Cameron yanımda belirdi, rahatlatıcı sesiyle "Ağlama bebeğim, ben buradayım. Bun...